30 Ağustos 2010 Pazartesi

29 Ağustos 2010 Pazar

Mimlenmişim Haberim Yok !

Aslında blogum yeni sayılır, ama sağolsun Mia mimlemiş beni. Ben de iş başa düştü, getir sorumluklarını yerine dedim kendi kendime. Bu arada mim ne bilmiyodum, daha yeni öğrendim. Affınıza sığınıyorum, daha çaylağım sonuçta. Hadi başlayalım.

1) Lakabın var mı varsa nedir?
- Tenten

2) Son zamanlarda diline dolanan şarkı?
- Of çok var aslında ama. Dolores O'riordan - Loser

3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
- Bilmem. Ama yatağıma hep aşığımdır ben. Uykuyu çok severim, o yüzden rahatlatır. Ha bi de hep dinler beni, hiç sesini çıkarmaz.

4) En son okuduğun kitap/film?
- Çok kitap okuyan biri değilim ama en son geçen yıl okumuştum. Üstün Dökmen - Ladesci. Film ise, Powder.












Son zamanlarda en çok özlediğin..
- Sol taraftaki resimdeki gibi şapşal şapşal bakan köpeğimi.










6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?
- Zachary Levi. Bu adam çok geziyo ve Chuck gibi bi dizide oynamak çok feci eğlenceli olurdu bence. E bi de Sarah var işin ucunda dimi ama :)


7) Yarın sabahki ilk planın?
- Planlarımı hep son dakika yaparım, sabah olsun bi bakalım hele.

8) En sevdiğin huyun?
- Gözlemci olmam.

9) Şuan ki bölümünde/mesleğinde olmasan ne olurdun?
- Onu bunu bilmem ama modanın içinde olmak isterdim. Stilist.

10) Okurken en zevk aldığın 3 blog?
- Şimdi sıralama yaptırmayın bana. Herkes de ayrı ayrı beğendiğim, ayrı bi samimiyet hissettiğim şeyler çıkıyor. Bir sürü blog geziyorum, okuyorum. Çok yorum yapamıyorum ama okumak zevkli geliyor, bilinsin yeter.


İlk mimi de böyle atlattık. Nasıl mimlenir bilmem ama zaten üşengecim. Benden bu kadar. İyi geceler sevgili blog sakinleri.


24 Ağustos 2010 Salı

Kirlenmek Güzeldir

Çevreme bakınca, insanlara çok çok normal gelen ama bana acayip derecede anormal gelen çok şey var. Arkadaşlık olsun, ilişki olsun, aile kavramı olsun, insanların kendiyle olan durumu olsun, para olsun, toplumsal bilinç olsun ve bla bla bla. Bir sürü şey işte. Ve bana kalırsa bu anormal durum o kadar çok yayılmış ki, anormal olan şeyler insanlara normalmiş, normal olan şeyler ise insanlara anormalmiş gibi gelmeye başladı. Yani ne olduğunu anlamadan kendini g*t gibi ortada buluyosun. Bu durumda da sömürülmeye mahkum kalıyosun ve iyi niyet suistimal edilmiş oluyor. Sonra soruyosun kendine ben bunları hak edicek bir şey yaptım mı diye? Yaptın tabi, neyine senin empati kurmak, karşındakini düşünmek, iyi niyetli olmak. Bok var sanki. Sende katılsana sürüye, yap onlar gibi.
Doğuştan bana verilen bir şey mi yoksa böyle bi çevrede yaşamadığım için mi yapamıyorum onlar gibi bilmiyorum. Ama en azından artık denicem. Ne de olsa biraz kirlenmek güzeldir (!)

Kutu Açılırsa

Geçenlerde içine bazı değerli şeyleri koyduğum kutumla görüşmem gerektiğini hissettirdi hayat. Bi anısı vardır her şeyin orda, onları hatırl...

Herneyse girmicem o kadar derine. Kes dedim kendime. İlk kullandığım cep telefonuna rasgeldim. Manevi değeri var, saklıyorum. Sonra bi açıyım dedim. Açtım ve neler görmedim ki. Kaç yıl öncesinin mesajları telefonun hafızasında duruyor. Bi garip oldum. Sonra benim değişik ruh hali içerisinde, lise dönemimde( yani hala ergeniz demek oluyo bu ) yazdığım bi kaç kendi sözümü buldum. Aslında bir sürü vardı ama sadece 3 tane kalmış. Birileri kurcalamış ya da kullanmış telefonu benim haberim olmadan, araştırmaya da çıkmak farz oldu.

Bulduklarımdan bazılarını paylaşasım geldi. Tamamiyle bana ait olup, kimse beğenmesede çocuklarım gibi severim.

  • Ben seni düşlerimde değil, düşlerimi sende görüyorum.
  • Satılmayı bekleyen boş bir ev gibi hep seni bekledim. Sen gelmeyince zamansız bir depreme yenildim.
  • Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak isterdim, gözlerin beni göremeyecek kadar sığ olmasaydı eğer.

Daha başka bulursam ya da hatırlarsam belki onlarıda paylaşırım. Çocukluk işte yazmışız bir şeyler. Ha bi de ne lan bu, failsin sen gibi şeylerle gelirseniz bahanem hazır. Avealı değilim ben, üstüme gelmeyin abi.

P.s: Sadece beni tanıyanlar böyle iğrenç bi esprinin geleceğini anlamıştır ve hazmedebilmiştir.Diğerleri için sori.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Kopuk Düzen

Merak etmeyin, başlığa aldanıp siyasi ya da toplumsal içerikli sıkıcı bi yazı yazmıcam( aslında gerek de var, belki sonra ) Benim okuduğum üniversitede sadece bizim girdiğimiz yıl başlatılan ve sadece pilot bölüm olarak bizim bölümün seçildiği, daha açık olmak gerekirse koskoca okulda sadece bizim bölümün bizim dönemine vuran aptal bir ön şart sistemi var. Daha doğrusu vardı. Bugün okulun sitesinde gördüğüm ibare şudur :

" İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde 2008-2009 Eğitim-Öğretim Yılı itibariyle başlatılan önşartlı ders geçme sistemi 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı itibariyle uygulamadan kaldırılmıştır. "

Duyunca tabi baya bi sevindirik oldum çünkü 3. sınıfta bir sürü bağlı ders var ve bunların birinden bile kalmak bırakın dönem uzatmayı, yıl uzatmaya kadar gidiyor. Üstten ders almanı engelliyor. Bi nevi öğrenci çalışsın, ders bırakmasın, kassın diye getirilmiş ama sadece " getirilmiş " bi sistem. Getirirken hiç düşünmemişler bunun sonu nereye gider diye. Bu sistem yüzünden okulu bırakanlar oldu, 1. sınıfta yıl uzattıkları için. Böyle olacağı çok belliyken sorarım size e kardeşim ne diye getirdiniz bu aptal sistemi? Sınavlara g*tümüzü uçuklata uçuklata soktunuz. Hadi ben neyse verdim bi şekilde dersleri, okulu bırakıp gidenler, okuldan kopanlar oldu bu aptal sisteminiz yüzünden. Eh birazcık karı oldu o da, hocalar biraz toleranslı davranıp iteleme falan yaptılar. Şimdi bu sistem kalktı ya geleni geçeni bırakırlar eminim. Neyse ne diyelim, hatanın neresinden dönülürse kardır. Ön şart kalktı diye bende bi rahatlama olup da derslere yansımaz umarım =D

Hazır düzen demişken, ne uyku düzeni ne de yemek düzenim kaldı. Kaç gündür sabah 7-8 civarı yatıyorum, kalkmam ise bazen 5'i buluyor. Bu olaya bizimkiler ayak uyduramadığı için haliyle kalktığımda kahvaltı ayrı bi dert oluyor (mille nerdeyse akşam yemeğini yicek .p ) ve geceleri herkes yattığından ne bulsam da yesem derdi bana düşüyor. Çok aç kalıyorum lan geceleri acıyın biraz geç yatın ya. Olaylar biraz vahim. Öyle işte.

22 Ağustos 2010 Pazar

Biraz Benden, Biraz Senden, Aslında Hepimizden Bir Şey Var Bu Başlıkta

Sıkıcı, sıcak yaz gecelerinin verdiği duygusallıkla; hala adam olamamışlara, çocuk ruhunu kaybetmeyenlere gelsin benden, bizden, hepimizden.

" bir odam var, yerde kitaplar,
ne yapsam uçsam, kaybolsam,
uyuyalım artık, çok yorgunum inan, inan. "

Dinlemek isterseniz ;
http://fizy.com/#s/1aimcs

15 Ağustos 2010 Pazar

Ben Diyim Eşitsizlik, Siz Diyin Kıskançlık

Blog çok sade geldi, şöyle bi tema avına çıkayım dedim. Google amcamızdan yardım ala ala birşeyler de buldum sonunda ama hiçbiri içime sinmedi. Çok renkli, sağdan soldan arkadan önden bir sürü bok çıkan şeyler vardı. O da yazıların önüne geçiyomuş gibi geldi bana açıkcası. Çok çok güzel temalar da vardı ama..
İşte aması var. Hepsi kızların bloglarına " cuk " diye oturcak cinsten. Kıskandım valla. Bir sürü tema var hepside kızlara özel. Fıstık gibi bi de. Hani erkeklere göre yok mu? Var, var ama. Çok sıradan ve basit olmuş. Ne lan o öyle, insan adam gibi bişeyler yapar. Bi de kadın - erkek eşitliği var derler. Hani nerde, dandik temalar bize, en şekillileri size. Zaten eski sade, sıradan ama ferah gelen temama döndüm. Biz de bunlarla idare edicez artık napalım.
Haa, temalarla bitse yine iyi. Abi dışarı çıkarsın, her şey mi kızlara göre olur. Alışverişe gidersin, erkeklere göre en fazla 3-5 seçenek vardır. Gömlek, t-shirt, pantolon vs vs. Kızlara gelsek, lan seçenek bitmiyo. Geçen alışverişte gezerken girdik şöyle bi kaç mağazaya. Koton, zara falan. Abi içimden şöyle dedim. " Kız olsam, babam batmıştı " Çok güzel şeyler vardı beyler. Kız olsam, birini almaya başlarken, aa bu da güzel bunu da alıyım, sonra şunu da derken bütün mağazaya kapak atardım. Seçenek bol arkadaş. Özellikle jean t-shirt ikilisinden çok, elbiseler(hani şu tek parça halinde olanlar, başka adı var mı bilmiyorum,affınıza sığındım) hoşuma gidiyo kızlarda. Öyle giyinin kızlar. T-shirt kısmına gelirsek, erkeklerde yine seçenekler belli. Kassan bile çok bişey çıkmaz. Kısacası t-shirt işte lan diyosun falan. Kızlara gelince, abi deseni farklı, baskısı farklı,otu boku daha farklı, daha alımlı, daha güzel. Sonra bu erkekler niye bu kadar odun dersiniz.(Ne alakaysa şimdi .p ) Şimdi böyle her şey bayanlara yönelik yapılınca kıskandım lan. Biz de bu kadar seçenek yok. Şimdi anlıyorum sizi, o kadar elbiseniz olur ama yine de giyecek hiçbişeyim yok dersiniz. Çünkü seçenek çok, hangisini giyseniz bilemiyosunuz :D
Sonra diziler var, hepsi kızlara göre. Ha bi de küpe kısmına gelelim. Ne zaman küpe almaya kalksam hiç mi yeni bişey bulamam arkadaş? Hep aynı şeyler, farklı bişey yok. O kadar ara, tara yine de bulama, sonra almak için küpe al bazen. Kızlara gelsek, ohooo. Takı mı dersin, küpe mi dersin ne ararsan tonla çeşit. Erkekleri de düşünün biraz, seçenekleri çoğaltın ama böyle olmaz ki. Hep kızlar düşünülerek yapılıyo çoğu şey. Aaa, eşitmişiz bi de. Palavra. Ha sonra en basitinden bloglar var. Böyle her yazıda bi resim falan ekliyosunuz. Bazen alakalı bazen alakasız. Ama hoş geliyo. Mesela bunları da genelde kızlar yapıyo, çünkü onlara özgü bişeymiş gibi geliyo bana. O güzelim resimleri nerden buluyosunuz çok merak ettim açıkcası. Şu yazıya bişey bulayım dedim, sonra resim senin neyine otur oturduğun yerde yazınla kal dedim kendime. Ki görüldüğü üzere kalmışım öyle.
Araştırma yönünüzün bu konuda erkeklerden çok fazla olduğu kanısındayım.Kızlar arasında bi rekabet olur ya, belki de ondandır. Nerde ne var, ne en güzel, en iyi ben bilirim falan .p
Herneyse sadece kızlar değil, bazen bi erkek de bi kızı kıskanabilirmiş demek ki.

Hakkımda yanlış düşünmeyin, işin eğlenceli kısmından biraz bakmak istedim. Bu yazıda daha fazla elimde patlamadan ben kaçtım. İyi geceler sevgili blog sakinleri.

02:46

Hayatta beklentilerimi ne kadar az tutarsam o kadar az üzülürmüşüm.
Peki ne kadar çok tutarsam o kadar da çok sevinemez miyim?
Olmaz mı?

12 Ağustos 2010 Perşembe

Başlangıç


Nam-ı diğer Inception. Şimdi efendim, film baya bi tuttu. Herkes çok beğendim falan diyor. Hatta IMDB'de bile 3. sırayı almış, hasılatı da götürüyor bi yandan. Hal böyle olunca bi kritik yapayım dedim.

Christopher Nolan yapımı bi film olması açıkcası beklentimi artırdı. Ama The Prestige ve özellikle Memento gibi filmleri izleyince az çok neler izleyeceğimi de tahmin ettim. Biraz da düşündürüp, zekamızı kullanmamızı istiyor bu beyefendi filmi anlamak için.Herneyse, film başladı ve başlangıcında filmden pek bişey anlayamadık ve diğer sahnelerin gelmesini, olayın netleşmesini bekledik. Tabi o sıralar herkes kafasında " oha lan neler oluyor? " gibi sorular sormuştur kendisine. Nolan'ın filmleri daha çok diğer sahneler hakkında merak duygusu uyandırıp, hep bundan sonra nolucak,nası biticek gibi düşünceler uyandırdığından filmden sıkılmıyorsunuz. İlk rüya sahnesi bittikten sonra " vay be abi rüya falan, bi de kendimiz yaratıyoruz, iyiymiş " gibi düşünceler de oluşmaya başladı sonradan. Halı sahnesi çok hoştu ayrıca söylemeden geçemicem.Film ilerledikçe daha çok kafamıza oturmaya, olayları anlamaya başlıyorsunuz. Neyse filmi anlatmıyım, izleyen biliyodur zaten çok da iyi özet yapabilen biri değilimdir. Bu arada filmi izlerken biraz Matrix'le bağdaştırdım. Öyle çok değil, azıcık işte. Nedenini anlamışsınızdır zaten.

Benim en çok beğendiğim kısım oyuncu seçimleri olmuş. Oyuncular ve rolleri filme çok iyi oturmuş. Özellikle Saito ve Arthur rollerindeki adamlar benim fazlaca hoşuma kaçtı nedense. Ellen Page ve Marion Cotillard' da tam yerinde bi seçim olmuş bence. Marion da rolünü yine silip süpürmüş. Bu kadın ciddi anlamda özel bi yetenek, napıyor ne ediyor, yaşayarak mı oynuyor bu rolleri anlamadım. Kısacası etkiliyor. Cobb rolünde ise Leonardo'dan başka kimse oynayamazdı heralde. Brad Pitt dicem ama o da iyi kaçmazdı sanırım. Herneyse yazı uzuyo bi sona bağlamam lazım bi şekilde.Kısacası film güzeldi ama bana biraz fazla abartıldı gibi geldi. Ne biliyim fazla beğenen çıktı ve bi başyapıt havasını aldı. IMDB'de 3. sırayı alması çok çok fazla olmuş bence. Bir sürü başyapıt diyebileceğimiz film varken. Filmden çıktıktan sonra " oha abi, çok beğendim,mükemmeldi,süperdi, bi daha izleyelim " triplerine girmedim. Sadece güzel, zaman ayrılıp izlenmesi gereken hoş bi film dedim. Son sahnede ise sanki filmin sonu biraz bize bırakılmış. Yoksa ben hala gerçekten mi çocuklarına kavuştu yoksa o da mu rüyaydı çelişki içerisindeyim. Bendeki etkileri bunlar oldu. Siz yine de izleyin, izlettirin. Hadi bi de puan veriyim çok bilmiş gibi. 10 üzerinden 8 alır benden. Bi sinema eleştirmeni falan olmadığımdan ve çok iyi bilmediğimden ne kıyas alınıp puan veriliyor pek bilmem belirtiyim yinede. Sürç-i lisan ettiysek affola. Hepsi bu :)

10 Ağustos 2010 Salı

Alttaki Yazılar Var Ya Alttaki Yazılar

Başlık esprisine, alınmayın gençler.
Yazılarımı okudumda, biraz duygusal kaçmış sanki. Normal seviyede olunca çok sorun yok da, fazla olunca çok sıkıcı oluyo be. Kendimden sıkılmayımda .p
Neyse ben şimdi gidip dolabı karıştırıyım, bişeyler bulurum yemek için gece gece. Baktın bulamadık ne güne duruyor nutellamız heeeyytt! Sonrada vur kafayı yat oluum. Erken kalkmam lazım, keman kursumun ilk dersine gidicem. (Normalde 2 de falan kalkıyorum,12 gibi kalkmam gerekicek,erken bu oluyo, evet.) Ne bok yicem açıkcası bi fikrim yok. Şans dileyin bana.
Haydi öptüm, iyi geceleeer !

Iıı, Şey, Özledim Sanki.

Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek.

Herkesin kendi içinde sorguladığı ve anlamlar katmaya çalıştığı 3 zaman. Her birinde farklı şeyler yaşandı,yaşanıyor ve yaşanacak. Ama içlerinde biri var ki diğerlerini tamamiyle etkileyen, beni ise fazlasıyla düşündüren, özlettiren zat-ı muhterem geçmiş.

Şarkılarda bile görebilirsiniz bu durumu. Hep bi geçmişe özlem vardır. Büyüklerden " bizim zamanımızdayken şu şöyleydi, bu böyleydi. Şimdi nerdeee? " gibisinden laflar duyarız. Şimdiki durumumuzdan ve gelecekten de bahsedilir ama geçmiş diyorsak, işte insan orda bi dk duruyor ve düşünüyor. Sanki bi film izlermiş gibi, başlıyor eskiyi hatırlamaya sonra ardından özlem duymaya. Ben de bu aralar bu durumdayım desem pek yalan olmaz. Gelecekle ilgili çok kaygım da yok düşüncemde. Nasıl olsa gelecek bi şekilde?!

Açıkcası şundan 3-4 yıl öncesini, lisedeki hallerimi özledim. Şimdi okuduğum okulda o tadları alamamam, o duyguları yaşayamam düşündürttü ve özletti belkide.Lisenin verdiği ayrı bi samimiyeti, dostluğu, aşkı, hüznü, eğlenceyi, yorulmayı, içmeyi, muhabbeti, tenefüsleri, başkaları tarafından anlamsız görülebilecek fakat kendi içimizde bizim için çok anlamlı görülen şeyleri,uykusuzluğu,hocaları(bazı),okulu asmaları,çitlerden atlamayı,tunalıdaa delicesine koşup tuvalet aramayı, alt sınıfa gelen kızları kesmeyi, hayalleri, öss stresini, metro maceralarını, mc muhabbetlerini,derste gizlice müzik dinlemeyi,sandalyeyle kendimi arkaya doğru itmeyi,bom oynamayı,uçak yapmayı,dibe vurmayı, en üste çıkmayı ve bunun gibi millete çok saçma gelebilecek ama benim içimde çok özel ve ayrı yerleri olan duyguları özledim. Biraz da kendimi özledim. Underground rock gruplarını araştırırdım, delicesine şarkılar indirirdim ve millete dinletirdim. Lisedeki müzik ruhumu bile özledim. Tenten(lisedeki lakabım) olmayı özledim. Onun kendine özel duygularını, düşüncelerini, hareketlerini, zaman zaman da olsa yaşını değil de ya yaşından küçük ya da yaşından büyük şeyler yapmasını özledim.Onun o halindeki mutluluğu özledim belkide.Biraz da çocukluğu özledim. Hayatın sınavlarla boğuculuğundan sıkılıp, s****m lan demeyi özledim. En önemlisi o arkadaş ortamını özledim. Hoş, hala çok sık görüşüyoruz hala çok zevk alıyorum ama yine de insan arada lisedeki hallerini özlüyor.

Bazen mucize olsa da sabahleyim annemin " hadi kalk saat 7:30 oldu geç kalcaksın okula " demesini bekliyorum.(Bu arada saat kesinlikle 7:10 falan geçiyodur daha) O uniformayı bile özledim. En çok da bordo kravatımı giymeyi. Yeri ayrıydı keratanın ki bu yüzden hala saklarım. Yadigar vardı, kalemim. Yere düşüre düşüre kırılmıştı ama kullanırdım yinede. O da bi gün isyan etti, saklamaya aldım. Hala duruyor. Güya össye onla girecektim, peehh.

Kısacası, çok özledim. Şuan çok sıkılmamın bi etkisi var mı diye soruyorum kendime? Belki de vardır ama olmasa bile, o zamanki duyguların,tadların her zaman farklı olduğunu ve hep de öyle olacağını biliyorum.Keşke bi mucize olsa, bi günlüğüne bile lisenin o ortamına, tamamiyle aynı şekilde dönebilsem. O tadı, o duyguyu, o sevinci bi günlüğüne de olsa tekrar yaşabilsem.Keşke.

Gereksiz Not: Yazıda 12 kez özledim demişim. Azmış aslında. Ha bi de bloga, ya çok mutluyken ya da kendimi kötü hissettiğimde, yani kısacası duygu işin içine girdiğinde genelde bişeyler yazdığımdan adamı sıkabiliyor, farkındayım. Bu yazıyı hala okuyorsan, muhtemelen benim kafamdansın.Bitti.

6 Ağustos 2010 Cuma

Senden Başka

Hayatımda bi kadının yerinin çok ama çok özel olduğunu farkettim. Hani onsuz yapamam dersin ya, öyle bir şey. Hatta ta kendisi. Çünkü karşılıksızdır onun sevgisi, çünkü tamamiyle doğal, tam anlamıyla içten bi duygudur onunki. Çünkü en gerçeğidir o. En safıdır. Bunlar böyle gider ama anlatmak istediğim şey hiçbir zaman tam anlamıyla gelmez. Çünkü yaşanılır o. Altıma da sıçsam, kafamı da kırsam, hastalansam, gebersem o yanımdadır. Hani şimdi beni düşünen biri var mıdır gibi klasik triplere girmicem ama o hep seni düşünür, aklının bi köşesinde hep varsındır onun. Sıfatlarla kısıtlamaya gelmez o. Bambaşkadır o.

Çünkü benim annemdir o. Annem diye söylemiyorum ama bi melektir o.Bu kadın bu kadar mı iyi olmak zorunda? Bazen düşünüyorumda ulan ne istesem yapıyor, ne desem dinliyor.Peki ya ben? Öf anne tamam bakarız,yaparız falan filan. Klasik anne-çocuk ilişkisi. Yok bu olmadı, hadi ben klasik olabilirim ama annem asla. Şimdi bunları okusa duygulanır. Bense yine yazdık işte anne ya abartma falan der hemen kaçarım ortamdan. Şimdi niye yazıyorum bunları bilmiyorum ama hayatımda beni en gerçekci seven kadın o. Ölürüm laaaynn ben onaa.

Tamam benim cıvıtma modu geliyor. Annemle ilgili yazıya yakışmaz. Onu seviyorum ve bunu biliyor. O da bana yetiyor. Kıraç'dan nefret etmeme rağmen ondan bi şarkıyla bitirelim..

Bana candan bir kez aşkım diyen mi var senden başkaaa? : )

3 Ağustos 2010 Salı

Tırt Yazının Tırt Başlığı

Daha 2 saat öncesine kadar gayet iyi hissediyordum. Şimdi yine sebepsiz yere bi sıkıntı. Sürekli bi git gel. Hayır, ergenlik, blue çağı desen geçeli çok oluyor. Sabaha bu modumun tam tersinde kalkarsam şaşırmam.

Ha bak yazı biterken sanki yine değişti. Neler oluyor lan?!

Nutella kaşıklamalıyım.

Tuhaf

.