29 Aralık 2014 Pazartesi

İki Çarpı Üç Eşittir Altı Harf

İnandığın şeyler, hayatına devam etmene engel oluyorsa; hayatından mı vazgeçersin, inandığın şeylerden mi?

7 Aralık 2014 Pazar

Yanılgı

"O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız. Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir."

4 Aralık 2014 Perşembe

Sek Sek

Lisedeyken kompozisyon dersi notlarım pek de vasatın üzerinde değildi. Aslında o zamanlar da bir şeyler üretmeyi seviyordum ama bunun için malesef ki kısıtlı yeteneklere sahibim. Şuanda olduğu gibi kafamdaki şeyleri kağıda dökme konusunda sınıfta kalıyorum. Giriş, gelişme ve sonuç tenekeden bende. Ama duygular ve düşünceler, bir kağıda dökülmeden ya da dışavurulmadan da değerini yitirmez, öyle değil mi?

Sizi sorumla baş başa bırakıp bu kopuk başlangıcın ardından konuya girmem gerektiğini hissediyorum. "Teknoloji sonumuz olacak" demiştim bundan azcık yıllar öncesinde. Oradaki ana fikrim daha çok fiziksel kavramlar ile ilgiliydi. Daha iyi bir silah üretilmesi, savaşların çıkması, insanların doyumsuzluğunun daha da artması gibi basit, düz mantık şeyler. Lakin artık daha da derin düşünüyorum ve fiziksel kavramların üzerine manevi kavramları da ekliyorum. Nasıl mı? Çağımızın kaçılmaz gerçekleri siz de biliyorsunuz ki internet ve telefon ikilisi. Şimdi bu internet öyle bir şey ki git gide ipin ucunun kaçtığını hissediyorum. Orada herkesin kendine bir maskesi, yarattığı başka bir dünyası var. Ve hatta bazen öyle durumlar var ki, çoğu insan bu sanal hayatı tamamen kendi hayatına empoze edip, gerçekten de öyle bir hayata sahipmiş gibi yaşıyor, yüceltiyor ve tanımadığı insanların gözünde önemli kılıyor kendini. Bana ciddi bir psikolojik buhran içerisindeymişiz gibi geliyor. Ya da ben öyleyim bilemedim. Neyse efendim. Yine bir örnek vermek gerekirse, bir instagram hesabına bakıyorum, ulan kız amerikada yaşıyor ama bir tane mi selfie dışında normal fotoğrafı olmaz arkadaş! Ulan git gez, ne bileyim amuda kalk, seviş. Yüz paylaşım yapmışsın, doksan dokuzu selfie. Bi de bunların binlerce, hatta yüz binlerce takipçisi olanlar var. Napıyonuz lan demek istiyorum kendilerine, selfie çeken birinin neyi bu kadar etkiliyor sizi demek istiyorum adeta hunharca yüzlerine. Yine sıçtım betimlemelerin içine. Ha betimleme demişken bir de artık toplum olarak evet tekrar söylüyorum toplum olarak betimlemeleri, bir şeylerin önüne sıfat getirmeyi çok seviyoruz. Çok uzağa değil, ekşi sözlüğe gidip örneklerle geliyorum hemen. Aşağıya bak.

- bakire olmayan kadınla evlenen erkek
- kürt kızı
- ailesine yük olmamak için çalışan embesil
- bakire olmayan karıya dolmuşta yer vermek
- evlenilen adamın penisinin bamya çıkması
- izmirli kızların yunan soyundan gelmesi
- tayt giyen kızın asıl amacı

falan filan diye gidiyor bu başlıklar. Daha da karıştırırsanız nicelerine rastlayabilirsiniz. Biz böyle sıfatları, böyle betimlemeleri çok seviyoruz aslında. Karşımızdakini yermeyi, kendimizi övmeyi. Evet kardeşim evet. En mükemmeli sensin, en güzeli sensin, en sosyali sensin, en çok arkadaşı olan sensin, en zengini sensin, en kalitelisi sensin, en güzel işe sahip olan sensin, en güzel statü sende. Ve evet güzel kardeşim, en çirkini benim, en asosyali benim, en yalnızı benim, en kötü işe ben sahibim, en kötü mahallede ben oturuyorum. Sizler sıçarken bile adeta Brad Pitt yakışıklılığında, Abramoviç zenginliğinde, Adile Naşit sevimliliğinde, Münir Özkul babalığında ve Kemal Sunal saflığındasınız. Bu mudur yani tüm meselemiz? Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı tercih eden yine sizsiniz ama bunu kapatmak için mi tüm bu düzen? Evet, kimse yalnız kalmak, kimse üzülmek istemez ama bunun çaresi böyle samimiyetsiz yaklaşımlar değil. Ya da bunlardan korkup başka bir kimliğe bürünmek hiç değil. Şimdi bir kızın önüne kürt kimliğini koyunca ne oluyor ya da tayt giymesini bastıra bastıra göz önüne sokmak? Ya da ne bileyim evlenilen adamın penisinin bamya çıkması nasıl bir akıldan çıkıyor, nasıl bir aklın var senin güzel abicim? Bakire olmayan karıya dolmuşta yer vermek... E ben daha ne diyeyim, bu nasıl bir beyin, nasıl bir ruhtan, hangi amaçla çıkıyor, aklım almıyor. Çoğu troll belki evet ama troll dediğimiz şey de insan değil mi ulan? Gelip bir papatya açmıyor ya o başlığı.

Sik gibi hayatlarınız, maskeleriniz var. O yüzden çevreniz kalabalık, mükemmelsiniz. Ama zerre dostunuz yok, yalnızlıktan kahroluyorsunuz. Niye biliyor musunuz? Yaptığınız hiçbir işte, söylediğiniz hiçbir sözde samimi değilsiniz. Samimiyet, size ne kadar da uzak bir kavram öyle değil mi?

Ne giriş, ne gelişme, ne de sonuç kaldı hay sikeyim. Yine sinirlendim. Bu yarım yamalak yazıda demek istediğimi yine samimiyetle yaklaşan hissedecektir diye umuyorum. Tabi okuyan olursa asjkasdsjk. Ha unutmadan dediğim gibi; bu yazı, dünyanın en beceriksiz, en çirkin, en başarısız, en asosyal ve en yalnız kovboyu tarafından yazılmıştır. Böyle biline.

* Başlık yine tamamen kel alaka. Hani konudan konuya çok atladım ya, anladın sen.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Olmaz

Zamanın birinde, güzel anıların yeni yeni yeşerdiği samimi bir ortamda, sadece bir masa vardı seni öpmeme engel olan. Altı üstü bir masa, sevmeme de engel olacak değildi ya?

Aradan zaman geçti, anılar çığ gibi büyüdü en güzellerinden, sevgi durur mu o da aldı başını gitti. Ve sonra yine o aynı samimi ve hoş ortamda buluverdik kendimizi, hiç de hoş olmayan bir şekilde. Masa bu sefer sustu. Rolünü sana biçti. Hadi engel bu sefer sen ol, dedi sana. Ağır bir roldü, üstesinden geldin her nasılsa.

Sonra masa duramadı, rolü senden aldı, bana ısmarladı. Kalbe rengini verdi, kalp kırmızıdan griye çaldı. Hava soğudu anında o yaz gününde. Üşüttük anıları, kaybettik kazanılması kolay olmayan şeyleri. Öpemedim bir daha seni o günden sonra.

Şimdi o masanın dili olsa da konuşsa, utansa rolünden, kızarsa. Olur mu dersin?