27 Aralık 2011 Salı

I'm Back!

Uzun bir aranın sonundan sonra bloga dönmeye karar verdim. Ufak ufak milyonlarca nedenin birikmesi sonucu da şuan burdayım.

Yazmaya ara vermemin bir nedeni de (tabi üşengeçliği saymazsak) kendimi biraz da susarak anlatma çabamdı. Daha doğrusu artık o kadar sıkılmıştım ki insanların beni anlaması umrumda değildi. Çünkü onların beni anlaması ya da anlamaması bende bi eksiltme yaşatmayacaktı. Kısacası ben kendimi biliyorum ya yeter modundaydım. Hala da öyleyim aslında. Fakat ortada çok söylenecek şey var ve pek susasım yok. Aklımda da bir kaç konu var üzerinde yazmak istediğim. Bunların bazıları benle, bazıları ise dış dünyamızda gördüğümüz ve yaşadığımız anormalliklerle ilgili. Belki haftaya final haftamın olması da beni buraya getiren sebeplerden birisi. Çünkü stres bende bir şekilde duygusallıkla buluşuyor. Duygusallık da beni buraya getiriyor. O yüzden boşuna demiyorum canımsın blog diye!

Uzun lafın kısası tekrar buralarda gözükmek dileğiyle, tabi şu finaller bir rahat verirse..

Bu arada başlık ingilizce oldu pek içime sinmedi ya neyse artıkın..

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Sessizlik

Bazen o kadar çok şey söylemek istiyorum ki; ama iç sesim amaaan neyse demekle yetiniyor.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Türkçe Rock Üzerine

Ülkemizin genel sorunudur bilip bilmeden her konu hakkında yorum yapmak. Bende onlardan birisini birazdan yapıcam. Ama bildiğimi düşündüğüm bi konu hakkında.

İyi bi Türkçe Rock dinleyicisiydim. Klasik bi başlangıç olmuş ama yaklaşık 9-10 yaşımda Teoman, Şebnem Ferah, Haluk Levent gibi sanatçıları dinleyerek başlamışım bu yola. Gittikçe de sevmişim. Doruk noktasını da lise yıllarımda yaşadım diyebilirim. Yani 5-6 yıl öncesi falan. Günümüz Türkçe Rock'ını biraz araştırdım. Bir sürü şarkı dinledim. Eskiye göre bir sürü yeni grup gelmiş. Bu yeni grupların bazıları da benim dinlediğim yıllarda daha çok underground takılan ve genelde cover yapan gruplar. Geçmişle kıyaslama yapınca çeşitliliğin arttığını gördüm. Hem grup sayısı açısından hem de rock müzik çeşitliliği açısından. Ama korkarım ki çeşitliliğin artmasına rağmen bence kalitede biraz düşüş olmuş. Örnek vermek gerekirse TNK diye bi grup vardır, bilirsiniz. 2005-2006 yıllarında 4 şarkılık bi albüm çıkarmışlardı. Yanlış hatırlamıyosam şarkıları Sıra Bizde, Elveda De, Kalpsiz Ve Sensiz Olmuyor idi. Tesadüfen CNN Türk'de bi programda görmüştüm sanırım. Şarkılarını beğenip de hemen indirmiştim. Tabi o zamanlar bu kadar populer bi grup olmadığı için bulması biraz zor olmuştu. Bu ilk 4 şarkılık albümü ben açıkcası çok beğenmiştim. Şarkılardaki yaşanmışlıklar ve bende bıraktığı duygu daha çok önemli benim için. Müzikal açıdan bakarsak da gayet başarılıydı aslında. Hatta dört şarkının dördünü de hemen ezberlemiştik dinlemekten. 2010 yılında ise bi albüm daha çıkardılar. Sanırım adı Söyle Ruhum idi. Çoğu şarkıyı dinledim ama gözüme tek çarpan albümün de adını taşıyan Söyle Ruhum oldu. İlk albümlerindeki havayı sadece o şarkıda yakalayabildim. Belki biraz zorlarsam Yine Yazı Bekleriz'i katabiliriz. Zehirli Sarmaşık ve Dans Et ise eğlencelik şarkılar olmuş ama sadece o kadar. Bi gerileme olduğunu söylemek istemiyorum ama 4 Şarkılık ilk albüme göre bu 10-12 şarkılık albüm geride kalmış. Başka örnek vermek gerekirse Kargo diyebilirim. Dağıldıktan sonra nerdeyse kargo tadından eser kalmamış. Daha doğrusu Koray Candemir'in ayrılmasından sonra. İlk albümlerindeki Yıldızlar Ellerinde, Seni Seviyorum, Boğaziçi, Renklerin İçinde, Senle Ya da Sensiz, Badlik Amiri ve bunun gibi bi sürü şarkı çok daha güzellerdi son çıkardıkları albüme göre. Bi kaç düet şarkı hariç vasat olmuş bile diyebilirim son albümleri. Şebnem Ferah'ın da son albüm hariç diğer çoğu şarkısını ezbere bilirim. Açıklamaya gerek bile yok çünkü hala dinlendiğinde zevk veren şarkılar bunlar. Ama son albümü dinlediğimde gerileme değil ama bi yerinde saymışlık vardı. O eski tadı pek alamadım Şebnem şarkılarındaki. Hala dinlediğimde genelde eski şarkılarını açıp dinlerim. Bi örneği de Gripinden vermek istiyorum. İlk albümleri Hikayeler Anlatıldı bana kalırsa en başarılı oldukları albümü. Karışmasın Kimseler, Elalem, Hayat Mars Etti, Senle Yarınım Yok ki, Daha gençsin ve diğer şarkıları. Hepsi dinlediğimde bi etki bırakabilen ve ezberlenmeye ihtiyaç duyduran şarkılar gibiydi. Ondan sonra çıkardıkları ikinci albümde bi kaç parça harici pek aşırı derecede gözüme çarpan bi şarkıları olmadı. En son albümleri ise bana kalırsa içlerinde en az başarılı olan albüm. O kadar emekleri var başarısız demek de ayıp olur. Durma Yağmur şarkısı fena değil ama pek bi üstün tarafı da yok. Gözüme adam akıllı tek çarpan parça ise Beş oldu. Diğerlerinde de pek tat alamadığım için isimlerini hatırlamıyorum bile. Bi keresinde Candan Erçetin'in Onlar Yanlış Biliyor şarkısını coverlamışlardı. Çok da güzel söylüyodu aslında vokal. Keşke onu da albüme alsalarmış. İlk albümlerine göre daha az başarılı bulduklarımı direk sıralıyım. Açıklamaları çok uzun sürüyo çünkü. Badem, Hayko Cepkin, malesef ki Kurban ve yine malesef ki Mor ve Ötesi, Feridun Düzağaç, Athena vs vs. Tabi ki bunlar benim görüşlerim. Kötü olduklarını söylemiyorum sadece eski şarkılarını daha çok beğendiğimi dile getirmek istedim. Sonra bi sürü grup türemiş. Çoğu vasat bana kalırsa. Sakin diye bi grup var, hoş gelmişti. Gece vasatı aşamamış. Umut Kaya önceden de olmasına rağmen şuan daha iyi. Zakkumda da ilerleme var gibi. Ama üstüne koyarak hala gidenler diyince de Pinhani, Emre Aydın ve tabi ki Teoman demeden geçemicem. Teomanın son albümü yine bu adam yazıyo abi dedirtiyo insana. Emre Aydın'a diyecek lafım yok. Her albüm bi değil bi sürü yeni ve güzel şarkı. O kelimeler, cümleler nerenden çıkıyor senin arkadaş. Pinhani'nin de eski şarkılarını daha çok beğenmeme rağmen diğer albümlerinde de o çizgiyi yakaladı. Bu arada Duman ve Malt'ı söylemeyi unuttun. Duman her zamanki Duman. Her türlü dinletiyo kendini. Malt ise ciddi anlamda Rock Müziğe bişeyler katıyor. Son albümünde ki şarkılar da farklı ve başarılı. Gerçi Vokal Cenk'in de geçmişten bi müzik hayatı olduğunu da unutmayalım. Sanırım 90larda ki grubunun adı da Badluck idi. Eski demişken Kesmeşeker ve Grizu'nun parçalarını da öneririm. Türkçe Rock demişken Zardanadam'dan da bahsetmeden geçemem. Çünkü bu adamlar emeklerini satmaya kıyamayacak kadar kalitede bi müzik yapıyolar bence. En sevdiklerimdendir. Her albümünü şiddetle tavsiye ederim. Zira sitelerinden ücretsiz bi şekilde indirebilirsiniz.

Daha bi sürü grup ve sanatçı var tabi ki ama ilk aklıma gelenleri söyledim. Belki de benim beğendiğim grupların yeni şarkılarını beğenmemem de kalitenin düştüğünü hissetmiş olmama neden olabilir. Gelişenleri de göz ardı etmiş olabilirim. Ama nedense yine de pek ısınamadım bu şuan yapılan müziklere, gruplara, şarkılara. Sen kimsin de kaç yıllık müzik adamlarını eleştiren diyen olursa da öyle bi niyetim yok ve olamaz da. Sadece bi dinleyici olarak kendi izlenimlerimi söyledim. Katılmayan olursa da saygıyla karşılarım. Herkese bol Rock dolu günler! :)

5 Haziran 2011 Pazar

Arayıp Sormasam da

Farkettim de blog sana sadece ihtiyacım olduğunda geliyorum ben. Ne desen haklısın. Bende onlara benzedim, işim düşmezse gelmiyorum buralara. Ama unutuldun sanma, aklımdasın hep neler oluyor neler bitiyor diye. Ha bu arada hemen aklıma gelmişken özlemişim be blog senle konuşmayı. Yastığım, yatağım, kravatım ya da kalemim gibi insanlaştırdım seni de. Böyle ben konuşunca sürekli susup beni dinlemen, ama beni dinlerken de benim senin beni anladığını hissetmem.. Önemli olanda bu değil mi? Varsın desinler şizofren bu çocuk. Artık takmıyorum blog, sanırım başardım insanları umursamamayı. Ha yeri farklı olanlar mı? Tabiki blog, onlar bi tek umursadıklarım. E söylemeye de gerek yok bilirler zaten onlar kendilerini. Bu arada blog, bişey sezdim insanlarda. İnsanlar yalnız olmadıklarını göstermenin yolunu gösterişten geçtiğini sanmaya başlamış. Bazıları var ki ve öyle bi hava sezdiriyor ki sanki dünya onların etrafında dönüyor. Susalım alttan alalım diyoruz bazı şeylerin hatrına ama yok. Sanırım insanlar utanç duygularını yitirmişler hatta daha fazla üste nasıl çıkarım diye yollar keşfetmeye başlamışlar. Bence o insanlar mutlu değiller. En azından mutsuz olduklarında mutsuzluklarını gizlemek için elinden geleni yapıyolar. Ben mutsuz olduğumda en çok neyi seviyorum biliyo musun blog? O duyguyu paylaşabilecek çok az ama öz dostlarım olduğunu bilmeyi. O yüzden ben mutsuzluğumu dışa vurmaktan korkmuyorum. Acaba onların yok mu da korkup mutsuzluklarını gizliyolar? Ha bi de ego denilen bişey var blog. Bu kadar önemli bişey olduğunu bilmezdim bu egonun. İnsanları resmen esir alıyor. Kendilerini üstün görmek ne kadar da onları tatmin ediyor bilemezsin. Keşke ego diye bişey hiç olmasaydı. Eminim gerçek duygular o zaman daha ağır basardı. Bu arada sana en son vize zamanı uğramışım. Tahmin et şimdi ne var? Kahretsin ki finaller. Normalde bugün adam akıllı başlıcaktım ders çalışmaya ama yapamadım. Bünye kaldırmıyo artık. 15 yıldır okumak insanı bezdiriyomuş blog. O da yetmezmiş gibi çoğu insanın sınavları bitmiş bizim koduğumunun okulunda bütünlemeleri de sayarsak temmuz 1'e kadar sınav var. Haziranım yalan oldu. Ama şu sınavları atlatıyım bi kendi kabuğuma çekilicem. Orda iyi hissediyorum kendimi. Adam akıllı hüznümü bile yaşayamıyorum şu sınav stresinden. Üniversitede okumak kolay - zor tartışılır. Ama sınav haftalarının verdiği stres lise, öss ve türevleri şeylerle kıyaslanamaz bile. Saçımdaki beyazlar bile arttı. Allahtan kel kalmıcaz ona şükredelim. Hazır bulmuşken sana biraz dert yanayım. Ha bi de üniversite okuyacak lisede ilkokulda vs de okuyan arkadaşlara sesleniyorum. Hiç heveslenmeyin amerikan filmlerindeki üniversite hayatı falan yok. Yalan onlar. Eğer taşaklı bi üniversitede odtü boğaziçi vakıf vs okumuyosanız üniversite havasını pek alabileceğinizi sanmıyorum. Hele mühendislik okuyosanız hayatınız karardı demektir. Şimdiden şevkinizi kırdım farkındayım ama gerçekler bu. Sokucam gerçeğine. Benim şuan ders çalışıyo olmam lazım. Bu da bi gerçek. Gerçeklerden nefret ediyorum. Dert yanıcaktım en son. Bizim okulda bi hoca var. Dürüst olun canımı yiyin diyo. Şimdi ben şort giyip gitsem dersine biliyorum kesin takıcak bana. Göze çarpmamak için de yazın sıcağında kot giyip gidiyorum. Ama şimdi gitsem yüzüne desem ki hocam siz dürüst olun diyosunuz. Benim giyinme tarzım bu, alın size dürüst davranıyorum takmayın bana. Ama yok bi işe yarıcağını sanmıyorum. Bu ülkeden bi bok olmaz lan. Seçimde yaklaşıyo. Korkmayın siyasete girmicem. İki ucu boklu değnek zaten çıkılmaz. Neyse ben çok konuştum bu da çok kopuk garip bi yazı oldu. Gidiyim de iki defter geçiriyim belki ondan puan kaparız.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Sıçtın Laciverti

Şuan beynimde rakamlar ve formüller uçuşmasından dolayı çok mantıklı şeyler söylemeyebilirim. Özet geçmek gerekirse; vize haftasından nefret ediyorum! Beynimi bilgisayarın hard diskine benzetirsek hafızam şuan full dolmuş durumda. Ve hala yüklemem gereken bilgiler olduğunu düşünürsek bu bilgisayardan yani benden bi hayır gelmez. Yarın da betonarme diye bi sınavım var. Sanırım hardcore bi savaş vericem. Sınavda ERROR veririm diye korkmuyor değilim. Cuma sınav bitişi bi format atıp hayatıma devam etmeyi planlıyorum. Şans dileyin yarın için desem de nafile, girdi bana. Bari girmeden önce iyi bi uyku çekelim de o tam olsun dimi?

14 Nisan 2011 Perşembe

Çaldırmak

80lilerin sonlarında ve 90lıların başlarında doğanlar iyi bilir bu durumu. Bundan yaklaşık 5-6 yıl öncesine kadar insanlar cep telefonlarından birbirlerine çağrı bırakırlardı. Kısaca çaldırıp kapatırlardı.(kısası daha uzun oldu lan )

Peki neydi bu çaldırıp kapatmak? Ne anlama gelirdi?

Tabiki hatırlanmak.

Ordaki kasıt " abi aklımdasın " demekti. Bu kuşakta olup da bu durumu yaşayanlar ne demek istediğimi çok daha iyi anlamışlardır. Fakat şimdi olaylar biraz değişmiş durumda. Hatta baya değişmiş durumda. Her bir operatörün verdiği binlerce sms paketi çaldır-kapat'ın katili oldu. Yok olmasını sağladı. Bu durumdan hiç de hoşnut değilim aslında. Naber, nasıl gidiyo? diye mesaj atılıp saçma bi konuşma geçiceğine, çaldırıp " aklımdasın " havası yaratılması hem daha güzel hem de daha samimi bi durum bence. Hatta bu çaldırmaların sayılarına göre insanlar kendi aralarında çeşitli kombinasyonlar uyduruyolardı. Şifreleşmeler de söz konusuydu.

Hep diyorum zaman geçtikçe teknoloji insanları esir alıyor, samimiyeti de ortadan kaldırıyor. Gittikçe inanıyorum buna malesef. Ve sanırım zaman geçtikçe sevmediğim şeyler çoğalıyor ve bunlara ayak uydurmak zorunda olduğumu bilmek de can sıkıyor. Nerde o eski çaldır kapatlar? Nerde o gençlik?

Bu yazının doğmasını sağlayan ve geçenlerde beni çaldıran arkadaşıma da selam olsun.

5 Nisan 2011 Salı

3 Saniyelik Başlık

Msnde, telefonda, orda, burda, şurda konuşurken kullandığımız işaretler ve ifadeler aslında içlerinde neler neler taşırlar da haberiniz olmaz. Bi kaç örnekle olaya netlik getiricem. Gerçi bi konuyu ne kadar çok örnekle anlatırsak o kadar konudan uzaklaşıyomuşuz ama bu genellemeyi yok sayıcam şimdilik.

Örnek kelimemizi " hayır " olarak seçtim. Hadi aşağıda inceleyelim.

Örnek 1.
- hayır.
Görüldüğü üzere burda hayır kelimesinin sonuna konulan nokta cümleye bi keskinlik, ciddilik ve taviz vermeme gibi bi durum getirmiş. Eğer ciddi bi mevzu konuşuyosanız ve taviz vermek istemiyosanız cümlenizin sonuna konulan nokta sizin için biçilmiş kaftan!

Örnek 2.
- hayır :D
Burda ise muhtemelen komik bir durum söz konusu. Olmayadabilir tabi. Ama cümlenin sonuna konulan " :D " ifadesi cümleye rahatlık(karşısındakiyle konuşma açısından) ve komiklik durumu meydana getirmiş. Eğer ben rahat takılıcam diyosanız " :D " tam size göre! Kankayla konuşmalar ve yarı ciddi takılmalar için birebirdir. Ama sürekli kullanıp ifadeyi kaşar etmemeye de özen gösterin.

Örnek 3.
-hyr
Burda tamamen bi cinayet söz konusu. Sesli harfler öldürülmüş, sessiz harflerin egemen olduğu toplum söz konusu.Bu kelimeyi çok mesajlaşan arkadaşlarınızda bolca görebilirsiniz.Hızlı mesaj yazmam gerektiğinde arada bende yapmıyorum değil .p

Örnek 4.
- hayır :)
Kelimenin sonuna konulan ifade tamamen karşıya olan saygıdan kaynaklanıyor. Samimiyet var ama mesafeli yaklaşımda söz konusu. Kankaya kullanılan " :D " ifademizi kullanamıyoruz çünkü yılışık kaçar. Ben rölantide gidicem, her şeye bi kılıf uydurucam diyosanız " :) " tam size göre! Bu arada biraz da sinsilik sezmiyorum değil bu ifadede..

Örnek 5.
-hayır ;)
Burda tamamen bir piçlik söz konusu. Karşınızdaki size üstünlük kurmaya çalışmaktan başka bişey yapmıyor. Ha bi de bunu yaparken kendini öyle bi havalı sanıyor ki anlatamam. Laf sokmalara daha doğrusu laf soktuğunu sanarken kullanmalara bire bir! Normalde göz kırpmak bi samimiyet ifadesidir ama bana hiç inandırıcı gelmiyo " ;) " ifadesine bakınca.

Örnek 6.
hayır =)
Burda tamamen bir içtenlik söz konusu. Her bünyeden insana rahatlıkça gider. Ne karşısındakini ezmek için bi çaba ne de bi samimiyetsizlik vardır. " :) " dan farkı daha az mesafeli yaklaşım içeriyor olmasıdır.

Örnek 7.
hayır .p
:P ile hiç bi farkı yoktur. Sadece göze daha hoş gelen bi durum söz konusu gibi. Şaka durumu da katar konuşmalara. Arada serpiştirin iyi gidecektir.

Örnek 8.
-hayır xD
Lan bi durun amk. Ne hale sokuyosunuz kendinizi bi hayır derken diyesim geliyor bunlara. Ne olduklarını bende çözemedim. He diyip geçerseniz fazla zararları dokunmaz.

Örnek 9.
-hayır...
Üç noktayı gördünüz mü sıçtınız. Ve bunu yazan bi kadınsa hadi gelin de ne demek istediğini anlayın. Çünkü üç nokta cümleye nasıl istiyorsan öyle anla anlamı getiriyor. Yani belirsizlik. Komplike düşünen kadın bunu düz mantık yaşayan erkeğe sunarsa erkeğin anlaması gereken şeyi pek bulacağını beklemeyin, üzülürsünüz hanımlar. Erkeklerin daha kolay anlaması için bu ifadeyi " orta-şut karışımı " olan bi vuruşa benzetebiliriz beyler.

Örnek 10.
-hayır!
Hiç uzatmaya gerek yok, direk siktir ol git deniliyor bu durumda. Hele bi de fontlar büyükse ya da capslock açıkvari bi yaklaşım söz konusuysa olay yerinden uzaklaşmanız sizin faydanıza olucaktır.

Yazmadan önce bu kadar örnek çıkacağını hiç düşünmemiştim. Ama bu kadarı yeterli gece için. Bu durumları yaşayanlar az çok ne demek istediğimi anlamışlardır. Anlamamışlarsa yapıcak bir şey yok bu saatten sonra. Ya da var. O da uyumak. Hadi öptüm sizi.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Geçici Mutluluk

Başlığa aldanıp duygusal bi yazı yazacağımı bekliyosanız yanılıyosunuz. Gerçi çok iyi ergen ayağına girip ve duygusala bağlayıp emo olarak çıkabilitem var. Ama hiç gereği yok. Bu arada genelde yazı yazıldıktan sonra başlık yazılır ama kompozisyon sınavında olmadığımıza göre sorun yok. Herneyse. Yanağımla dudağımın arasında bi sivilce çıkmış. Ama biraz büyüğünden. Şimdi yanağımda çıkan bu sivilce ne mi işe yarıyor? Geçici mutluluğa. Nasıl mı? Üzerinize afiyet ben biraz zayıf bir kulum. Aynaya baktığımda da çıkan sivilce sayesinde yanağım dolgun gözüküyodu. Ki bu uzun zamandır göremediğim bi durumdu. Kilo alsam demek ki " vay be yakışıklıymışsın sen lan " diyecek pozisyona bile geldim. Yanak kıyaslaması yaptım. Sivilceli dolgun yanak daha güzel duruyodu. Sivilce yok olunca dolgunlukla beraber geçici olan mutluluğum da sona erecek. Demek ki neymiş? Şöyle biraz kilo alsam ... gibi herif olucam. Hadi biraz abur cubur yiyelim o zaman.

Not: Güzellik ya da yakışıklılık kavramı değişken olduğu için ... ' lı yeri size göre yakışıklı olan bi insanla doldurabilirsiniz.

27 Mart 2011 Pazar

Hesabı Alabilir Miyiz?

Bi kaç gündür feysi kapatsam mı diye düşünüyodum. Sonra aman kalsın ne akarı ne kokarı var dedim. Ama hesabı dondur yazısına tıkladığım an ne göreyim? Arkadaşlarımdan rasgele seçilmiş 3-5 profil ve üstlerinde yazan x seni özleyecek, y seni özleyecek, z de seni özleyecek diye bir yazı. Siktir lan, hiçbiri de beni özlemeyecek. Nerden uyduruyon gardaş bunları? Anladık kapatma feysini diyosun da, bu kadar komik bişey de yazılmaz ki arkadaş. Adamın işi gücü yok beni feysten özleyecek, hatta arkamdan göz yaşı dökecek. He feysbuk he.

1 Mart 2011 Salı

Seni Yerler Yerler


Aylardır ağzımda, dilimde bi waffle sevdası vardır gidiyor. Son iki ayda nerde karşıma çıktıysa bi türlü yiyemedim arkadaş. Taa ki bugüne kadar. Ama bu uzun yolun başına bi göz atalım önce.

Ankamall semalarında gezerken, tatlı manyağı ben, çocuk edalarında " enaa waffleeeee " diye çırpındım birden. Ardından da hemen gözleri fiyata iliştirdim. 7.5 Tl. Aslında normal bi fiyat. Ama gel gör ki kendimizi zeki sanan ben ve arkadaşlarım " abi başka wafflecı da vardır, bi göz atalım olmadı tekrar döner alırız " derler. E tabi dolaşırken şuydu, buydu derken alışveriş merkezinden çıkılır ve akla waffle gelir. Benden bir ses, "abi waffle?" Gelen tepkiler ise, " neyse ya siktir et, yeriz daha sonra abi ". Böylelikle bi waffle isteğim başlamadan son bulur.

Bunun gibi olaylar aynı alışveriş merkezinde, bir çok şahısla tarafımdan tekrar yaşanmıştır.

En son ise panorada wafflecı gördük. Amanın o da ne? Fiyatı 12.5 Tl. Waffle'ı görmeden öncede atılmış 2 el bowlinge giden paranın da hattı hesabı yok. Hal böyle olunca cepten para çıkarmaya kıyamadık. Zeki bi arkadaşım atladı, " abi netten bakarız, eve ısmarlarız. " E saf ben hemen inandı tabi. İçimdeki diğer bir ben ise " kandırma kendini, yalan oldu yine waffle " edalarındaydı. Aradaki 5 Tl farktan utanmasam ankamall'e gidicektim. Herneyse, eve gidilir, nete girilir. Wafflecı aranır. Gecenin ilerleyen vakitleri olduğu için wafflecıdan da waffledan da eser kalmamıştır tabiki. Neyse gece eve dönerken hala benim gözler yolda wafflecı görürüm diye sağa sola bakar. Ama çıkmıcağını bilen yürek, bunu gizler. - Sanki kokoreççi arıyoruz amk - Eve gidilir, waffle yenmemiştir. Üzgün ve içimde waffle burukluğu olan ben uyur.

Waffle yiyemediği için tam 3 yıl uyuyan ben, kalktığımda neye uğradığımı şaşırırım. Şaka şaka len. İşte böyle waffle yiyemeye yiyemeye içime dert olur. Bugün okuldan çıkarken arkadaşım " çiğ köfte alalım ya yolda yeriiiz, lütfeeen " dedi. E bende kıramadım, " sevmem ben, sen al ye " dedim ve yola koyulduk. Gittik çiğ köftecinin önüne. Arkadaş ısrar ediyor tabi sende ye falan diye. Bende yok, cık falan. Neyse kafayı çevirdi " e o zaman waffle varmış, waffle alıyım sana dedi " Fırsatını bulmuştum, bu sefer kaçmamalıydı diye düşündüm içimden. Tamam dedim. 15-20 dk sonra arkadaş geldi elinde waffle ile. Görüntüyü gören ben ciğere uzanmak isterken iç geçiren kedi misaliydim. Ama bi sorun vardı. Araba kullanırken nasıl yiyecektim ben bunu? Ne çatal vardı, ne de dilimlenmişti. Alttan girdim üstten çıktım, arkadaş direksiyonu tuttu falan derken hooop waffle'ı indirdim göbüşe. Elim, dudağım hep battı çikolatadan, fındık ezmesinden. Ve bi de ne göriyim. Beyaz gömlek giymiştim ona da çilek sosu dökülmüş. Arkadaş biraz zekidir, peçete ve ıslak mendili abanmış sağolsun. Bi güzel pakladım kendimi. Bizim okulun ordan aldığımız için pek bi beklentim yoktu ama fena değildi tadı. Sadece fındık ezmesiyle, çikolata sosu biraz fazla kaçmıştı. O yüzden acayip susadım. Genel olarak puanım.. yok artık tabiki yemekteyize çevirmicem burayı. Düşündümde neye niyet, neye kısmet? Bu cümle böyle miydi tam emin değilim, google'dan aratın siz yine de. O kadar waffle waffle diye dolaş yiyeme, çiğ köfte alma niyetine git waffle götür, bi de arkadaşın ısmarlasın sana. İşe bak.

Öyleydi işte. Fırsatı buldum, waffle'ı gördüm, yolmuş, arabaymış kime ne. Mideye indirmem lazımdı, indirdim. Waffle'ı sevdim, üstüme dökülen sosa da katlandım. Gencim güzelim heheyt falan. Maceram bundan ibarettir. Şimdi aklıma geldi, bi de bahçelievlerde arkadaşla maç izleme ayağına turlarken görmüştüm wafflecı. Onda da yalan olmuştu, yiyememiştim. Diyeceğim odur ki; ibret alıp, waffle yiyebilirsiniz. Bol çilekli tavsiyemdir. Gece gece canım çekti anasını satıyım yine..

27 Şubat 2011 Pazar

ANLAMIYORUM

Bu aralar mal gibiyim, uyku saatim gecemi ve gündüzümü tamamen yer değiştirebilecek vaziyete kadar geldi. Acaba bu mu nedeni diye soruyorum bazı şeyleri anlamamamın?

Hayır.

Sadece anlamıyorum. O kadar çok şey var ki. Aklınıza ne geliyorsa A'dan Z'ye. Sonra düşünüyorum, bir şey bulamıyorum. Sadece anlamıyorum, aklım almıyor. Ne mi mesela? Yemekteyizdeki bi kadının diğer kadının yemeklerini daha yemeden " bu menü çok kısa, halbuki ben neler yapmıştım. Çok basit bunları yapmak, yarım saate yaparım hepsini. " demesi gibi. Sonra afiyetle yemeği yerken " ben o kadar uğraştıracak şey yaptım, hakkımı yiyorsunuz." diye çıkışır. Yok bunu da yapabilirdin, şunu da yapabilirdin der kadına, kendisine sorulunca " heycanlandım, biraz kıvamını tutturamamışım " diye hemen kendini savunmaya geçer. Nedir bu çekememezlik? Anlamıyorum.

Başka mı? Aref diye biri çıkar bi gösteri yapar. Bizim beğeni seviyeleri yerde olan türk halkı herifi fenomen yapar. Ne var bunda bu kadar büyütülecek? Adam ilüzyon yapıyor, acun da gelen iyi tepkiyi görünce herife kıyağı resmen basıyor. Bunlar niye böyle, anlamıyorum. Diğer bi tarafta, herifinin hilelerini bulmaya çalışır. Niye? Adam herhalde ilüzyon yapıyor, ilah değil ya?! Heralde hilesi var. Nedir " Aref'in sırrını açıklıyoruz " diye saçma sapan dolaşan şeyler. Bıraksana abi ya. Adam şov yapıyor, peygamber değil ya. Anlamıyorum.

Yolda yürürken apaçi kılıklı herifin yanında fıstık gibi bi kız görüyorum. Bu kız bunda ne bulmuş diyorum? Yok, yine anlamıyorum. Evlilik programına çıkan bi kadın ki hiç evlenmeye niyeti olmadığı apaçıkken, oraya ne halt yemeye gidiyor? Nasıl bir eğlencedir, hayata tutunuştur, anlamıyorum. Bi kızın diğerine tatlım, bitanem demesi tamam da aşkım, sevgilim gibi sıfatlarla hitap etmesini anlamıyorum. Beraber starbucks'a gidip orda elinde starbucks bardaklarıyla ağzını eğip resim çekinip direk facebook'a atmasını anlamıyorum. O da yetmedi, bilimum mağazaların kabinlerine girip elbiselerle yüzlerce fotoğraf çekinmesini hiç anlamıyorum. Dün aşkım derken, bugün kaşar denmesini anlamıyorum. Ulaşım fiyatları öğrenci 1.25 Tl, tam 2 Tl olan ankaranın, melih gökçeki 3 dönemdir inatla nasıl başa getirmeye devam ediyor anlamıyorum. İnsanlar hangi akla dayanarak bunun gibi insanlara oy verir, hiç mi akılları yok diyorum? Anlamıyorum. Öğrenciye verilen 240 Tl kredi, neden burs değil de kredi anlamıyorum. 240 Tl ile bi öğrenci bir ay nası geçinir diye devlet neden düşünmüyor diyorum, yine anlamıyorum. Ülkemizde o kadar petrol yatakları varken nasıl oluyorda dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz, anlamıyorum. Sanal mutluluklar insanları nası kandırıyor, anlamıyorum. Birisi bi arkadaşıyla küstüğü zaman tepkisini facebooktan silerek koyuyor ve ben soruyorum kendime? Tepki sanal ortamdan mı koyulur? Yok, yine anlamıyorum. Karşıdan karşıya geçerken insanlar sağından yürümek yerine birbirlerine çarpa çarpa karışık yürüyorlar ama ben yine anlamıyorum.

Daha da uzatmak istemiyorum. Yazarken ilk aklıma gelenleri söyledim. Ama emin olun ki daha bir sürü şey var anlamayıp da yazmadığım. Düşünüyorum ve öylece kalıyorum. Artık aklım almıyor benim bir çok şeyi. Sadece anlamıyorum..

20 Şubat 2011 Pazar

Rüya

Ben ağlamayı seviyorum.
Tüm duygularımı boşaltıyorum ve rahatlıyorum.
Gözümün yaşını sildiğimde bu sefer daha güçlü olucam diyorum.
Umut doluyorum.
Bu sefer farklı olucak diyorum.
Ben kendi küçük dünyamda büyük adam olucam diyorum.
Dökülen her yaşımın bir anlamı olucak diyorum.
Vucüdumu, beynimi, duygularımı etkileyişlerini seviyorum.
Onlara değer veriyorum.
Uzun süre ağlamayınca, özlüyorum.
Özleyince de ağlıyorum.
Çünkü ruhuma dokunup beni mutlu etmeyi becerebiliyorlar, biliyorum.
Kimsenin yanında ağlamayı sevmiyorum.
Ama ağladığımı söylemekten de korkmuyorum.
Seviniyorum ağlayabildiğim için.
Ağlayamıyorsan üzül de demiyorum.
Ama seni sevindirebilecek sadece sana ait şeylerin olsun diyorum..

18 Şubat 2011 Cuma

Bilemedim Ben Onu



Gripin'in bu şarkısını dinlerken şarkının içinde geçen " Uyandım. Saat üç, dört, beş bana hiç farketmez. " kısmının ardından içimden umarsızca "çünkü ben ikinci öğretimim" demek geçiyor. Bi nedeni de yok ama dilimin bunu söylemeye kendini bu kadar endekslemesini çözemedim.

* evet şarkı çok güzel.

17 Şubat 2011 Perşembe

Exchange

Şimdiki okuduğum bölümün yerine aslında psikoloji okumak isterdim. Eğer geçmişe gidebilme gibi bi şansım olsaydı eşit ağırlık seçip psikoloji için kasardım.

Neden mi?

İnsanların görünenden farklı olan yönleri ilgimi çekiyor. Kısaca iç dünyaları. Sadece kendilerinin bildikleri ya da bildiği halde kendilerine bile itiraf edemekleri şeyler.. Ve bu insanları daha iyi tanımama yol açıyor. İnsanların gerçek yönlerini bilmeyi, tanımayı seviyorum. O yüzünün, gülümsemesinin, gözlerinin ardındaki benliklerini tanımak hoşuma gidiyor. Bilinmeyenleri bilmek. Çünkü herkesten kendime bir pay çıkarabiliyorum. Kendimi kıyaslayabiliyorum. Ve galiba yalnız hissetmiyorum bunu yaparken. En çok etkileyen yanı da bu sanırım. Bunları yaparkende sanırım kendimi de daha iyi tanıyorum. Kendimi tanımak için cesaret veriyor bu ya da kendime itiraf edebilmek için bi yöntem belki de. Ve insanları tanıdıkça da dünyayı keşfettiğimi düşünüyorum. Her insan keşfedilecek bir ada gibi aslında. Saklı, bulunmayı bekleyen.. O adaları keşfettikçe de kendimi daha iyi anlıyorum. Normal diyorum kendime hayal kurman, saçmalaman, her insanın seni anlamaması, farklı gözle bakması. Aynı duyguları paylaşabildiğim insanları seviyorum. Beni yormuyorlar. Kendimi anlatmama gerek kalmıyor. Bir kelime dahi etmeme gerek bırakmıyorlar. Kendimi tam anlatabildiğime hiç bir zaman inanmadığım için hep fazla konuşurdum. Bu sefer öyle yapmıcam. Çünkü biliyorum kelimelerle değil, duygularla tanıtabilirim kendimi, tanıyabilirim insanları.

Bu yüzden psikoloji okumak isterdim. Yapmaktan zevk aldığım bir meslek olurdu sanırım. Bu arada sabahtan beri Pinhani'den Yitirmeden dinliyorum. Sizde dinleyin. Seveceksiniz.

11 Şubat 2011 Cuma

Mimim Geldi

Lal arkadaşımızın ricası üzerine mim görevimizi yerine getirelim. Sorumuz, "Hangi çizgi film karakteri olmak isterdiniz?" Cevap veriyorum..

Güçlü şirin olmak isterdim. Şirinlerin o sıcak, düzenli, neşeli ve sakin göründüğü kadar olaylı geçen hayatları hep beni cezbetmiştir. Bi de o evleri yok mu.. İçine koca bi televizyon atıp şirince film izlemek ve pes atmak isterdim. Ne fantaziyse :D Bi de iyi kaynatıyorlar bunlar. Gargamel olsun, gözlüklü şirin olsun eğlenceye bire bir. Çocukluğumda güçlü şirinin kolundaki kalp şeklindeki dövmeye de hep özendiğimi söylemeden geçemeyeceğim.

6 Şubat 2011 Pazar

Sen Öğrenci Olmadın Mı?

Geçme notunun 60 olduğu bir okulda 55'le bırakan hocaya lanet olsun.

Stan

Ben rap sevmem. Ama bu şarkı hoşuma gidiyor. Eminem ve Dido deyince de hep bu şarkı aklıma gelir. Gerçekçi gelmesi ya da nesi bilmiyorum ama üzerimde garip bi etki bıraktığı kesin..

Dinlemek istersen buraya bir tık yeter

4 Şubat 2011 Cuma

Hi Dedim Hi Dedi


Öncelikle şunu bilmelisiniz ki bi zamanlar skype kullanan kişiler biraz sonra anlatıcaklarımı anlamakta pek güçlük çekmeyeceklerdir.

Vakti zamanında ergenliğin verdiği atraksiyonlarla skype denilen bir messenger türü programla tanışıvermiştim. Takiben 14-15 yaşlarında. Hobarey nette eve yeni gelmiş zaten. Kurcala kurcalayabildiğin kadar. Herneyse işte bu skype şeysiyle tanışmak çok da uzun sürmedi. Kim söyledi ya da nası buldum bu zımbırtıyı hatırlamıyorum bile. Kullananlar bilir, msnden farkı oradaki arama motorundan online olan insanları bulup mesaj yazabiliyorduk. E haliye her şey bir " Hi " ile başlıyordu. Türkler pek kullanmadığı için, yabancılara yazmak daha avantajlı gözüküyordu. Gerçi sözüm meclisten dışarı ama sanal alemde her Türk kızının götü de ayrı bi kalkık. Hah işte bu durum yabancılara yazdığınızda söz konusu olmuyordu. Karşılık verip konuşabiliyorlardı insanlarla. Velhasıl bi çok yabancıyla konuşma, tanışma fırsatım oldu. Bu skype'ın ilk versiyonlarında video chat bölümü yoktu. Ama sonraki versiyonlarına eklenince işler cılkından çıktı. Yine kullanan bilir. Eğer bi sapık arıyorsanız, skype'a göz atmanız yeterli olucaktır. Ama güzel yanlarıda var. Msn bu kadar gelişmemişken, sesli ve görüntülü chat yapmak çok daha kaliteliydi ve cam takılmıyordu bile. Gerçi uzaktan iletişim için video chat bazında hala en iyilerinden birisi olduğunu iddia ediyorum. Herneyse, ben bu şekilde bi çok insanla, daha doğrusu kızla tanıştım. Çok kaynattığım, zaman öldürdüğüm, oha çok tatlı dediğim, eğlendiğim bi sürü insan oldu. Şimdi düşündüm de rahat 1000'in üstünde kızla tanışmışımdır. Rakam abartılı olmadığı gibi çok abarttığımı sanmayın diye azalttım. Oha amk ! :D Zaman zaman beni etkileyen bile oldu. Ah ulan siz niye Türkiye'de yaşamıyosunuz dediğim, zaten şans olsa bende gerçekte tanışırdım dediğim bir sürü insan. Canım sıkılınca uzak doğudakilerle, onlardan sıkılınca bi avrupaya, o da sıkarsa en son bi amerikaya olta atıyordum. Tabi saat farkından dolayı amerikalı bulmak biraz zor oluyordu. Ama konuşması daha zevkliydi çünkü ingilizcem ciddi anlamda gelişiyordu. O değil aslında demek istediğim, şu tanıştığım insanların yüzde biri Türkiyede yaşasaydı be. Ha? Nolurdu sanki? Skype'ın kralıydım. Çok kızın " you are so cute " , " you are fucking sexy " dediğini duydum. Cam aç cam aç diye başımın etini yiyenler oluyordu. Hatta resimdekinin ben olduğuma inanmayanlar bile çıkıyordu. Ama sanal olduğu için bi süre sonra sıkıyordu tabi. Ama bi ara hayatımda baya bi yer kapladığı için onun hakkında bir şey yazmam gerektiğini hissettim. Skypedan arkadaşla ders çalıştığımı bile hatırlıyorum. Bu arada geçenlerde girmiştim yine. Bi amerikalı kızla tanıştım. Beyler kız çok tatlı. Ve özellikle gülüşü, yüz ifadeleri. Hay amk dedim, param olsa atlayıp gidecektim o derece! O da beni sevdi baya. Türkiyede yaşayaydı eyiydi. Velhasılı kelam skype anılarım böyle bir şeydi işte. Eskisi gibi olmasada arada girer bakarım. Konuşacak biri elbet hep çıkar. Can sıkıntısına bire bir. Ama dediğim gibi, sanal. Bi süre sonra bayıyor.

Kullanmaya başlayacak olan varsa, ruslara yazmamanızı tavsiye ederim. Anında bozuk ingilizceleriyle " you turkish, muslim, i hate , you want sex, bye " gibi saçma şeylerle geri dönebilirler. Lan siz değil misiniz her yaz benim çoğu kıro diye tabir ettiğim piçden bozma türk erkekleriyle birlikte olan? Hiç ısınamadım, sevmedim sizi. Sıcak denizlere de açılamamışsınız. Oh içinizde kalmış, iyi olmuş !

Yazıma son verirken düşündüm de, bi ara çok işsizmişim amk ! Bu arada bugün sabah kahvaltıdan sonra bu saate kadar yemek yemeyi unuttum. Nası olduysa..

26 Ocak 2011 Çarşamba

17

Geçenlerde lisede çekindiğimiz fotoğraflara bakarken (bu belirli aralıklarla yaptığım bir şey ) saçlarıma dikkat ettim biraz. Şimdikiyle kıyaslayınca görüntüde pek bi değişiklik olmasada beyazlar almış başını gitmiş. Halbuki daha 21 yaşındayım. Lise 3'e gelene kadar pek bi beyazlama olduğunu da hatırlamıyorum. Biraz düşününce ve fotoğraflara bakınca anladım ki benim saçlara ne olmuşsa lise 3de olmuş. O vakit beyazlamaya başlamış. Oysa ki benim en mutlu olduğum zamanlardı o yıl.

İnsanın en mutlu olduğu zamanlar ona zarar mı verir gün geçtikçe?

16 Ocak 2011 Pazar

Ben Mesela Saçmalarım Mesela

Her şeye uyumlu davranmak ve onlara ayak uydurmaya çalışmak fakat bunu yapamamak, arada kalmışlığın verdiği karakteristiki bir beceriksizlik. Bence.

11 Ocak 2011 Salı

Ebeveynini Kıskanan Türk Genci

Sabahın köründe kalkmam yetmiyormuş gibi annemin 10 saniyelik periyotlarla " kalk oğlum, geç kalıcaksın" demesi uykumun son 5 dakikasının vereceği zevkin tamamen yok olmasına neden oluyor. Anneme bişey diyemicem çünkü biliyorum ki hep aynısını yapıcak. Çünkü tüm ebeveynler böyle. Ama ben o sıcacık yataktan çıkıp, sabahın verdiği sinirlilik ve hay sokiyim ya tepkisiyle hazırlanıp tam evden çıkarken yatağıma gözüm ilişince, bildiğin kıskanıyorum annemi. Çünkü sabah beni uyandırmak için kalkıp, kahvaltıyı hazırlar. Ben yataktan çıkınca, benim yatağa o girer. Ah anne çok şanslısın. Bende mis gibi o sıcacık yatağımda uyumak isterken, mecburi hizmetimi görmek için uzak diyarlardayım. Benimde yanına girip uyuyasım geliyor, kıskanmıyor değilim yani bilesin.

*Evet ben bir 2. öğretim öğrencisiyim. Ama sınavlarım hep sabah ve bu yüzden erken kalkmak zorundayım. Ama bünye kaldırmıyor. Ah bi de 2. öğretimlere sabahın körüne sınav koyan fakülte yönetimi anlayabilse halimizi ne güzel olur diğğ mi? +20 puan istiyorum huleyn !

5 Ocak 2011 Çarşamba

Same Shit, Different Day

Aslında biraz geç kaldım yılbaşı hakkında yazmakta. Ama artık eskisi gibi düşünmüyorum. Ne biliyim yok yeni yıl sana şunları getirsin, şöyle olsun, böyle dilek dile falan filan. Herkesin ağzında bunlar dolaşıyor. Bi bok olduğu da olacağı da yok. Hatta yeni yıl finallerle geldi, hoş mu geldi diyim şimdi ben? NAH!

Ama eskiden.. Anahtar kelime eskiden nasıl da sırıtıyor değil mi? Eskileri özledim, en basitinden yılbaşılarını. Eskiden böyle mi yılbaşı kutlanırdı? Televizyonlarda günler öncesinden reklam yapılırdı, yılbaşı günü şu olacak, bunu yapacağız diye. Şimdi ise kocaman bi KAYIT. Canlı bile değil. Önceden çekilmiş, yılbaşı gecesiymiş gibi mış yapılarak oynanmış zottirikten şeyler. Düşünüyorumda hiçbir şey eskisi gibi değil. Çünkü önceden izleyiciyi memnun bırakma denilen bir şey vardı. Televizyonun karşısında uyumanın ayrı tadı vardı. Onu bile özledim. Yine televizyondan örnek vermek gerekirse, bi kanal Tv'de İlk Kez diye reklam yaptığında o film günler öncesinden hafızalara kazınırdı ve ailecek o film izlenirdi. Şimdi ise Tv'de İlk Kez desen kimin umrunda? Eskiden televizyon izlemenin bile bi heyecanı, bi tadı vardı. Şimdi ise saçma sapan programlar ve diziler yüzünden bi televizyon kültürümüz bile kalmamış. Eskiden çocuklar sokakta top, saklambaç, körebe, ali baba saatin kaç oynarlardı. İp atlarlardı, sek sek oynarlardı. Her çocuğun bi uçurtması olur ve ilkbahar geldiğinde yerlerinden çıkardı. Bisiklet kültürü vardı. Gecelere kadar sokaklarda sürtmek, hatta mahallenin büyükleriyle, kapı komşusuyla muhabbet vardı. Çekirdek vardı, tatlı vardı. Bi çayın on yıl hatrı vardı.

Peki ya şimdi?

Git gide kaybediyoruz bu samimiyeti bence. Samimiyetlik kaybolunca da tad alınmıyor yapılan şeylerden. Teknolojinin gelişmesini bu yüzden çok sevmiyorum. Şimdi çocuklar vakitlerini internet ve telefon başında öldürüyorlar. Sanki birer robot gibiler. Oysaki sokakta oynamanın tadının nası farklı olduğunu bilmiyorlar. Bence şimdiki çocuklar yaşamıyorlar. Bunu ciddi anlamda görebiliyorum. Ve bazen iyi ki diyorum o çocukluğu yaşamışım, tadına varmışım. Çünkü bu hayatın önemli bi boyutunu kaplıyor bence. Çünkü sürekli bilgisayar başında zaman geçiren çocuklar hatta tüm insanlar git gide buna kendini kaptırıyor ve insanlar arası iletişim ciddi anlamda zarar görüyor. Bana kalırsa teknoloji git gide samimiyeti yok ediyor bununla birlikte asosyalliğide getiriyor. Herkesin bi laptopu var. Gömülmüş ona. Her şeyi o. Sonra herkeste bi dokunmatik ekran telefon. Ne abi o ya? Biz 3310, 5110 kullanmış insanlarız ve onların verdiği his bile farklıydı. Öyle demeyin, bi telefonun bile sizin üzerinizde etkisi olabilir. Önceden çaldır-kapat vardı. Ara sıra arkadaşlarını çaldırırdın, o da sana geri dönerdi. O dönem nerde kaldı? Önceden SMS paketi mi vardı? Çaldır-kapat'ın bile ayrı tadı vardı. Şimdi ise kuru kuru mesajlaşma. Tamam yerine tm yazan millet olduk. Bi çaldır yeter be abi! Onun verdiği hatırlanmışlık duygusu daha hoştu yahu. Şimdi aklıma geldi, önceden soba vardı abi - gerçi hala var - Sobanın verdiği sıcaklığı, o güzel ortamı veriyor mu kombiniz bi söyleyin lütfen? Hiç mi uyuyakalmadınız o sıcacık sobanızın yanında? Hiç mi yaşamadınız o güzel duyguyu? Hiç mi sobanın üstünde ekmek kızartıp, peyniri sürüp yemediniz? Sakın ha sakın soba üstünde kızartılmış ekmeği, ekmek kızartma makinasıyla yapılmışla kıyaslamayın. Helede hiç soba üstünde ekmek kızartıp yemediyseniz..

Ama bazen düşünüyorum acaba bu sadece bende mi böyle diye? Yoksa büyümeye mi ayak uyduramıyorum diye? Hep çocuk kalmak ya da kalamadığım için çocukluğun verdiği saf duyguları özlemek mi içimdeki? Eskiler güzeldi, eskiler..

O değil de yeni yılın tam başındaymışız. Ben başlangıçları hiç sevmem, çok üşengecim. Şöyle bi ortası gelsin şu yılın ya. Şöyle bi yaz gelsin diyorum artık yea.

4 Ocak 2011 Salı

Ofsaytdan Gol

Şu söyledikleriyle yaptıkları bir olmayan insanlar yok mu? Sinir oluyorum abi onlara ya. Bi de utanmadan çevresindekilere bok atar, eleştirir. Söylediği şeylere tezat şeyler yapar, utanmadan tam tersini iddia edip millete akıl verir. Ben kuulum havalarına girer. Be adam sen bi önce kendine bak, yaptıklarına bak ! Siz anca tribünlere oynayın gerçeklikten yoksun kaçak dövüşen insan müsvetteleri.