26 Aralık 2010 Pazar
Hiç Kimse Bilmez
Kendimi güvende ve güçlü hissediyorum.
Orda hayallerin dibine vuruyorum.
Hep kararlar alıyorum.
Evet yarın böyle böyle yapmaya başlıcam diyorum.
Sabah kalktığımda hiçbirinden eser kalmıyor.
Karar aldığımı bile hatırlamıyorum, hatırlasam da üşeniyorum ya da beceremiyorum.
Gece olduğunda bu olaylar yine tekrarlanıyor, sabah ise yine aynı sonuç.
Sabahları hiç sevmiyorum.
Keşke hep gece olsa.
22 Aralık 2010 Çarşamba
Ters Düz
19 Aralık 2010 Pazar
Ah Bu Ben..
Aslında biliyo az çok. Bu yazı evdeki terkedilmişliğin verdiği gazla ya da durumla yazılmış olabilir. Kimsecikler yok, bizimkiler arkadaşlarına mangal keyfine gitmişler. Abim de yok evde, muhtemelen sevgilisiyle. Ha mangal demişken ben burda açlıktan ölüyorum, onlar orda keyif yapıyo. Bi payımı getirmesinler bakalım noluyo !
Nerde kalmıştık? Iı şey işte. Böyle kendimi dışarı atasım var. Özellikle alışveriş yapasım var. Paramda yok anasını satıyım mal mal mağaza gezip hiçbişey almadan çıkmak da hiç bana göre değil. Yani bişey almayacağım kesinse, alışverişe çıkmak tam anlamıyla iç karartıcı benim için. Geçen göz ucuyla gezdim ve çok güzel şeyler keşfettim. Bu sefer marka vermicem ulan, bedavaya reklam yapıyoruz valla! Neyse babam öbür aya hepsini halledicez diyor bende şimdiden ön hazırlık yaptım. Ama bu buz parçasının görünen kısmı. Çünkü alışveriş yalancı istek şuan benim için, geçici mutluluk gibi. Benim böyle gezip tozasım, dünya turuna çıkasım, yeni şeyler keşfedesim geldi. Hayır hayatımdan değil, kendimden sıkıldım bu sefer. Değişiklik olsun diyorum ama onun için çabaladığım da yok. Bi de çok sabırsızım ki sormayın. Bişey olsun istiyosam hemen oracıkta olucak. Beklemeye tahammül yokmuş gibi artık. Değişmem lazım değişmem, ya da eski ben mi olmam lazım? Sıkıldım kendimden ben bile. Gidip kendime tost yapıcam, meyve suyumu da koyup içiçem. Karnımın doymuşluğunun verdiği duyguyla bi süreliğine mutlu hissedicem. Ha mutlu olmak demişken bizim yiğit eve döndü. Hangi yiğit diceksiniz şu komadaki telefonum. Doktor amcalar uzun bi ameliyattan sonra kendine getirmiş. Beyne giden sinirler zedelenmiş. Yani açılır kapanır kapağın altında ki film kopmuş, ben size böyle anlatayım. Özel hastanede yattığı için 20 TL de masraf çıkartmışlar. Olsun geri geldi ve mutlu etti beni sonuçta. İyi bakın diye de tembihlemiş doktor amcalar. O değil kısa süreli ayrılıktan dolayı mesaj yazmakta zorlanıyorum. Annemin telefona mı dönsem acep? Görüyo musun işte yine ne istediğine bi karar verememe durumu? Şaka şaka bu sefer biliyorum, yiğidim benle kalıcak. Öyle işte.
*Bu da benden size kıyağım olsun. Mazhar Abi'den Ah Bu Ben..
13 Aralık 2010 Pazartesi
Gık Dedi Ve..
Samsung marka bi cep telefonum vardı, iş görürdü. Temiz ve iyi kullandığım için beni baya götürdü. Hakkını yiyemem az da anım yok hani. Geçenlerde bi hastalık kaptı. Nası oldu bilmiyorum ama hoparlörü bozuldu. Konuştuğumda ses karşıya gidiyor fakat onların sesi bana gelmiyodu. Hemen çaresini buldum kulaklıkla idare etmeye başladım. Tabi gıcık bi iş telefon çalıyor, siz bi yandan onu takmaya çalışıyosunuz falan. Herneyse. Ben bu yiğidi böyle idare ettim. O kadar emeği var satmadım yani hemen. Ama gelin görün ki fazla mesajlaşmadan olsa gerek titreşiminde de bi hastalık kapma durumu olmuş. Ciğerleri su toplamış. Kapak açıkken titreyen telefon, kapak kapandığında titremiyor.(Samsungun sürgülü kapakları olur ya) Ateşi de çıktı. Ne yaptığını bilemedi bu. Bi gün geçmedi hastalık ilerledi ve kapak açıkken de titremeyi kesti. Artık yaşamsal fonksiyonlarından sadece görme kalmıştı. Ses yok, titreşim yok sadece görüntü vardı.Alarm bile kuramıyodum yahu! Neyse dedim ben mesajlaşarak idare ediyorum, titremesin, çalmasın hıh. Mesaj gelir, telefon çalar, telefon ne titrer ne de ses çıkarır. Sadece ekranda bi görüntü o kadar. Sürekli telefona bak dur tabi istemeden. Ardından bi kaç gün geçti ve bilgisayar başındayken telefon da hemen bilgisayarın yanında şöyle güzelce yatıvermiş dinleniyordu. Mesaj gelicekti, hissetmiştim. Monitör de bi kıpırdanma, bi dalgalanma oluşuverdi ki telefonun ekrana " 1 mesaj alındı " yazısı gelmesiyle birlikte telefonun son yaşamsal fonksiyonu olan görüntü de gık dedi ve gitti. Evet artık o çok hastaydı. Sesi, titreşimi ve görüntüsü yoktu ama benimdi. 15 güne yayılı bi süreçte sırasıyla tek tek ardı ardına kaybetti yaşamsal tüm fonksiyonlarını. Her durumda imdada koşan anne, burda da telefonuyla imdada koştu. Her Türk genci gibi annenin telefona çöküldü. - seni seviyorum anne - Şuan annemin telefonuyla idare ediyorum. Fena da değil ha sanki daha hızlı mesaj yazar oldum.
Sonuçta benim yiğit şuan hasta ve yoğun bakımda. Yarın babam tamire götürücek. Dualarınızı eksik etmeyin de çabucak kendine geliverip yuvasına geri dönsün.
Samsung kullanıcıları için not :
Eğer telefonunuzda aşağıdaki belirtiler varsa :
- Hoparlörün bozulması(boğazların ağrıması)
- Titreşimin bi gidip bi gelmesi(yorgunluk ve halsizlik)
- Titreşimin tamamen gitmesi(ileri derece yorgunluk ve bitkinlik)
- Görüntünün gitmesi(bayılma, bilinç kaybı ve geçici kör olma durumu)
* Bu yazı tüm telefon kullanıcılarına ithafen yazılmıştır.
10 Aralık 2010 Cuma
Ya Yoksa Hocam?
6 Aralık 2010 Pazartesi
Rosalinda Ayyamor Ayamor!
RICHARD GERE! Tabi yersen. O değil de çok benzemiyolar mı sizcede? Aralarında 17 yaş varmış. Bizim Fernando Venezuela doğumlu. Richard Gere'in gençlik yıllarında Venezuela'dan bi hatunla işi pişirip Fernando'nun doğduğuna inanmaktayım. Şu kaş, şu göz, şu dudak, şu saçlar.. Sarıl oğlum Fernando babana.
*Ay Amor: Ah aşkım.
29 Kasım 2010 Pazartesi
Burda Soruları Ben Sorarım
Çok kazık yerden sordun. SOK GÖTÜNE ! diyesim geldi bu slaytı görünce. Affınıza sığınırım ders çalışmanın verdiği psikoloji ile yaptığımın etkisini unutmayın. Arada daha komik şeyler var ama ben sinirimi bunla deşarj ettiğim için size bu denk geldi. Öyle işte, ben bu betonları napıyomuşuz onu öğreniyim. Diğer slaytlara da bi geçiş yapıyım diyorum yoksa yarın o betonlar adama değil bana girecek. Haydin öpücükler.
27 Kasım 2010 Cumartesi
20 Kasım 2010 Cumartesi
Biri Beni Durdursun !
Vizeler yaklaşıyo gençler, tehlikenin farkında mısınız ?
28 Ekim 2010 Perşembe
6 Ekim 2010 Çarşamba
Bir Varmışım Bir Yokmuşum
Tamam sakin ol, cıvıtma diyorum kendime. O değilde harbiden uzaklaştım biraz. Nete bile çok girmiyorum. Okul başladı zaten. Rutin bi düzen var önümde. Ve hatta inanmayacaksınız ama saat 10-11 de falan kalkmaya başladım ki ben geceleri 3 den aşağı yatmayan öğlen 1den önce kalkmayan bi insandım. Şimdi en geç gece 1, sabah en geç 12. Gurur duydum kendimle. İstenince oluyomuş. Vay be neymişim ben?! :D Herneyse, okul yüzünden hafif düzeni topladım gibi sanki. Kışa ayak uydurmaya başlıyorum. Tek sorun daha okula ayak uyduramadım. Lan dersler zor sanki. Çok çalışmak gerek çok. Pek zamanımda kalmıyo. Kemanda çalışamadım. Acilen elime almam lazım yoksa önümüzdeki ders felaket olabilir. Ha bi de bu zamansızlıkta piyangodan çıkan bi izmire yolculuk var. Hafta sonu bi izmir time yapiciiz. Bol atraksiyonlu olsun ki buraya da yazacak bişeyler çıksın dimi ama? :)) Gelişmelerle dönmek dileğiyle. Öpücükleeer.
23 Eylül 2010 Perşembe
dım dım dırı dım dım dım dım
Filmin her serisini abartısız rahat 7-8 kez izlemişimdir, hem de sıkılmadan. Şimdi olsun, yine izlerim. Back to the Future lan bu, boru mu? O filmdeki havayı, tadı almak, hissedebilmek.. Ama kızgınım size biraz. 2015 yaklaşıyor ama uçan kaykaylardan eser yok. Çok kırıldım. Herneyse, insanın hayatındaki duygulara yakın gelen, zaman zamanda değişen müzikler, melodiler vardır. Kimi zaman dibe girmek için dipten şarkılar, kimi zaman coşmak için deli dolu şarkılar, müzikler.. Her insan özdeşleştirir kendini bi şekilde. Ben de bunu özdeşleştirmek istiyorum. Öyle şeyler olsun ki duygularım, dudaklarım, ellerim, vücudum dım dım dırı dım dım dım dım desin. Bir şeyi başarmış, hedefe ulaşmış, mutlu hissetmeme yol açmış gibi. Gaz versin bana. Bir sürü şey olabilir, hani Amerikaya gitmek falan olsa dım dım dırı dım dım dım dım bile az kaçar belki .p
Neyse benim ders kaydı için okula uğramam farz oldu. Görüşmek üzere, hepinize dım dım dırı dım dım dım dım'lı günler efenim.
20 Eylül 2010 Pazartesi
Yaz mı bitti, Kış mı geldi ?
Valla böyle resimleri kızların bloglarında çok gördüğüm için özendim bende koydum. Hani biraz da uydu sanki yazın son zamanları gibisinden.
Yazın bittiğini ve okulların açılmasıyla sıkıcı güz dönemine girip, kışında yavaştan geldiğini görmemi sağlayan bi kaç husus :
- Yaz bitti, çünkü yarı çıplak yatarken şimdi üstüme ne örtsem diye düşünüyorum.
- Kış geldi, çünkü soğuktan kaçan sinekler evleri basmaya ve benim sinirlerimi hoplatmaya başladılar.
- Yaz bitti, çünkü tv'de esra erol ile cart curt diye programlar ve türevleri yayın kuşağında yerini aldı.
- Kış geldi, çünkü dizilerin yeni sezonlarının çoğunun başladığı haberleri geldi.
- Yaz bitti, çünkü sabah 4'de aydınlanan hava, şimdi 7'ye kadar bekleyince anca aydınlanıyor.
- Kış geldi, çünkü bütün arkadaşlar yarın okula geliyo musun diye soruyolar.
Veee yaz bitti lan çünkü hissediyorum bea.
16 Eylül 2010 Perşembe
Büyüdük Aniden
Ne diyelim, tüm askerlere selam olsun. Her birisine ayrı ayrı hayırlı teskereler.
14 Eylül 2010 Salı
Sadece Türkçe !
13 Eylül 2010 Pazartesi
Ben Eylülü Sevemedim Ki
Öyle işte eylülcüm, belkide senin hiç suçun yok. Seni bana yanlış tanıtıyorlar, yanlış zamanlarda karşılaşıyoruz.
12 Eylül 2010 Pazar
Deneme bir ki..
Filmimizin adı " Karedeki Mutluluk "
Facebook hesabı olan sanırım izleyebilir, gizliliği ayarlamıştık.
http://www.facebook.com/video/video.php?v=1463141212740&ref=mf
http://www.youtube.com/watch?v=66s4z847AYA
http://www.ktunnel.com/index.php/1000000A/c189e02fcb4b94daa1c5870e4e7e4dc8e7264db9f0ffc91f0807761c90d43bacaa562205f716939719064
8 Eylül 2010 Çarşamba
Çünkü Burası..
30 Ağustos 2010 Pazartesi
29 Ağustos 2010 Pazar
Mimlenmişim Haberim Yok !
- Tenten
- Of çok var aslında ama. Dolores O'riordan - Loser
3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
- Bilmem. Ama yatağıma hep aşığımdır ben. Uykuyu çok severim, o yüzden rahatlatır. Ha bi de hep dinler beni, hiç sesini çıkarmaz.
4) En son okuduğun kitap/film?
- Çok kitap okuyan biri değilim ama en son geçen yıl okumuştum. Üstün Dökmen - Ladesci. Film ise, Powder.
- Sol taraftaki resimdeki gibi şapşal şapşal bakan köpeğimi.
- Planlarımı hep son dakika yaparım, sabah olsun bi bakalım hele.
8) En sevdiğin huyun?
- Onu bunu bilmem ama modanın içinde olmak isterdim. Stilist.
- Şimdi sıralama yaptırmayın bana. Herkes de ayrı ayrı beğendiğim, ayrı bi samimiyet hissettiğim şeyler çıkıyor. Bir sürü blog geziyorum, okuyorum. Çok yorum yapamıyorum ama okumak zevkli geliyor, bilinsin yeter.
24 Ağustos 2010 Salı
Kirlenmek Güzeldir
Doğuştan bana verilen bir şey mi yoksa böyle bi çevrede yaşamadığım için mi yapamıyorum onlar gibi bilmiyorum. Ama en azından artık denicem. Ne de olsa biraz kirlenmek güzeldir (!)
Kutu Açılırsa
Herneyse girmicem o kadar derine. Kes dedim kendime. İlk kullandığım cep telefonuna rasgeldim. Manevi değeri var, saklıyorum. Sonra bi açıyım dedim. Açtım ve neler görmedim ki. Kaç yıl öncesinin mesajları telefonun hafızasında duruyor. Bi garip oldum. Sonra benim değişik ruh hali içerisinde, lise dönemimde( yani hala ergeniz demek oluyo bu ) yazdığım bi kaç kendi sözümü buldum. Aslında bir sürü vardı ama sadece 3 tane kalmış. Birileri kurcalamış ya da kullanmış telefonu benim haberim olmadan, araştırmaya da çıkmak farz oldu.
Bulduklarımdan bazılarını paylaşasım geldi. Tamamiyle bana ait olup, kimse beğenmesede çocuklarım gibi severim.
- Ben seni düşlerimde değil, düşlerimi sende görüyorum.
- Satılmayı bekleyen boş bir ev gibi hep seni bekledim. Sen gelmeyince zamansız bir depreme yenildim.
- Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak isterdim, gözlerin beni göremeyecek kadar sığ olmasaydı eğer.
Daha başka bulursam ya da hatırlarsam belki onlarıda paylaşırım. Çocukluk işte yazmışız bir şeyler. Ha bi de ne lan bu, failsin sen gibi şeylerle gelirseniz bahanem hazır. Avealı değilim ben, üstüme gelmeyin abi.
P.s: Sadece beni tanıyanlar böyle iğrenç bi esprinin geleceğini anlamıştır ve hazmedebilmiştir.Diğerleri için sori.
23 Ağustos 2010 Pazartesi
Kopuk Düzen
" İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde 2008-2009 Eğitim-Öğretim Yılı itibariyle başlatılan önşartlı ders geçme sistemi 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı itibariyle uygulamadan kaldırılmıştır. "
Duyunca tabi baya bi sevindirik oldum çünkü 3. sınıfta bir sürü bağlı ders var ve bunların birinden bile kalmak bırakın dönem uzatmayı, yıl uzatmaya kadar gidiyor. Üstten ders almanı engelliyor. Bi nevi öğrenci çalışsın, ders bırakmasın, kassın diye getirilmiş ama sadece " getirilmiş " bi sistem. Getirirken hiç düşünmemişler bunun sonu nereye gider diye. Bu sistem yüzünden okulu bırakanlar oldu, 1. sınıfta yıl uzattıkları için. Böyle olacağı çok belliyken sorarım size e kardeşim ne diye getirdiniz bu aptal sistemi? Sınavlara g*tümüzü uçuklata uçuklata soktunuz. Hadi ben neyse verdim bi şekilde dersleri, okulu bırakıp gidenler, okuldan kopanlar oldu bu aptal sisteminiz yüzünden. Eh birazcık karı oldu o da, hocalar biraz toleranslı davranıp iteleme falan yaptılar. Şimdi bu sistem kalktı ya geleni geçeni bırakırlar eminim. Neyse ne diyelim, hatanın neresinden dönülürse kardır. Ön şart kalktı diye bende bi rahatlama olup da derslere yansımaz umarım =D
Hazır düzen demişken, ne uyku düzeni ne de yemek düzenim kaldı. Kaç gündür sabah 7-8 civarı yatıyorum, kalkmam ise bazen 5'i buluyor. Bu olaya bizimkiler ayak uyduramadığı için haliyle kalktığımda kahvaltı ayrı bi dert oluyor (mille nerdeyse akşam yemeğini yicek .p ) ve geceleri herkes yattığından ne bulsam da yesem derdi bana düşüyor. Çok aç kalıyorum lan geceleri acıyın biraz geç yatın ya. Olaylar biraz vahim. Öyle işte.
22 Ağustos 2010 Pazar
Biraz Benden, Biraz Senden, Aslında Hepimizden Bir Şey Var Bu Başlıkta
Sıkıcı, sıcak yaz gecelerinin verdiği duygusallıkla; hala adam olamamışlara, çocuk ruhunu kaybetmeyenlere gelsin benden, bizden, hepimizden.
" bir odam var, yerde kitaplar,
ne yapsam uçsam, kaybolsam,
uyuyalım artık, çok yorgunum inan, inan. "
Dinlemek isterseniz ;
http://fizy.com/#s/1aimcs
15 Ağustos 2010 Pazar
Ben Diyim Eşitsizlik, Siz Diyin Kıskançlık
İşte aması var. Hepsi kızların bloglarına " cuk " diye oturcak cinsten. Kıskandım valla. Bir sürü tema var hepside kızlara özel. Fıstık gibi bi de. Hani erkeklere göre yok mu? Var, var ama. Çok sıradan ve basit olmuş. Ne lan o öyle, insan adam gibi bişeyler yapar. Bi de kadın - erkek eşitliği var derler. Hani nerde, dandik temalar bize, en şekillileri size. Zaten eski sade, sıradan ama ferah gelen temama döndüm. Biz de bunlarla idare edicez artık napalım.
Haa, temalarla bitse yine iyi. Abi dışarı çıkarsın, her şey mi kızlara göre olur. Alışverişe gidersin, erkeklere göre en fazla 3-5 seçenek vardır. Gömlek, t-shirt, pantolon vs vs. Kızlara gelsek, lan seçenek bitmiyo. Geçen alışverişte gezerken girdik şöyle bi kaç mağazaya. Koton, zara falan. Abi içimden şöyle dedim. " Kız olsam, babam batmıştı " Çok güzel şeyler vardı beyler. Kız olsam, birini almaya başlarken, aa bu da güzel bunu da alıyım, sonra şunu da derken bütün mağazaya kapak atardım. Seçenek bol arkadaş. Özellikle jean t-shirt ikilisinden çok, elbiseler(hani şu tek parça halinde olanlar, başka adı var mı bilmiyorum,affınıza sığındım) hoşuma gidiyo kızlarda. Öyle giyinin kızlar. T-shirt kısmına gelirsek, erkeklerde yine seçenekler belli. Kassan bile çok bişey çıkmaz. Kısacası t-shirt işte lan diyosun falan. Kızlara gelince, abi deseni farklı, baskısı farklı,otu boku daha farklı, daha alımlı, daha güzel. Sonra bu erkekler niye bu kadar odun dersiniz.(Ne alakaysa şimdi .p ) Şimdi böyle her şey bayanlara yönelik yapılınca kıskandım lan. Biz de bu kadar seçenek yok. Şimdi anlıyorum sizi, o kadar elbiseniz olur ama yine de giyecek hiçbişeyim yok dersiniz. Çünkü seçenek çok, hangisini giyseniz bilemiyosunuz :D
Sonra diziler var, hepsi kızlara göre. Ha bi de küpe kısmına gelelim. Ne zaman küpe almaya kalksam hiç mi yeni bişey bulamam arkadaş? Hep aynı şeyler, farklı bişey yok. O kadar ara, tara yine de bulama, sonra almak için küpe al bazen. Kızlara gelsek, ohooo. Takı mı dersin, küpe mi dersin ne ararsan tonla çeşit. Erkekleri de düşünün biraz, seçenekleri çoğaltın ama böyle olmaz ki. Hep kızlar düşünülerek yapılıyo çoğu şey. Aaa, eşitmişiz bi de. Palavra. Ha sonra en basitinden bloglar var. Böyle her yazıda bi resim falan ekliyosunuz. Bazen alakalı bazen alakasız. Ama hoş geliyo. Mesela bunları da genelde kızlar yapıyo, çünkü onlara özgü bişeymiş gibi geliyo bana. O güzelim resimleri nerden buluyosunuz çok merak ettim açıkcası. Şu yazıya bişey bulayım dedim, sonra resim senin neyine otur oturduğun yerde yazınla kal dedim kendime. Ki görüldüğü üzere kalmışım öyle.
Araştırma yönünüzün bu konuda erkeklerden çok fazla olduğu kanısındayım.Kızlar arasında bi rekabet olur ya, belki de ondandır. Nerde ne var, ne en güzel, en iyi ben bilirim falan .p
Herneyse sadece kızlar değil, bazen bi erkek de bi kızı kıskanabilirmiş demek ki.
Hakkımda yanlış düşünmeyin, işin eğlenceli kısmından biraz bakmak istedim. Bu yazıda daha fazla elimde patlamadan ben kaçtım. İyi geceler sevgili blog sakinleri.
02:46
Peki ne kadar çok tutarsam o kadar da çok sevinemez miyim?
Olmaz mı?
12 Ağustos 2010 Perşembe
Başlangıç
Christopher Nolan yapımı bi film olması açıkcası beklentimi artırdı. Ama The Prestige ve özellikle Memento gibi filmleri izleyince az çok neler izleyeceğimi de tahmin ettim. Biraz da düşündürüp, zekamızı kullanmamızı istiyor bu beyefendi filmi anlamak için.Herneyse, film başladı ve başlangıcında filmden pek bişey anlayamadık ve diğer sahnelerin gelmesini, olayın netleşmesini bekledik. Tabi o sıralar herkes kafasında " oha lan neler oluyor? " gibi sorular sormuştur kendisine. Nolan'ın filmleri daha çok diğer sahneler hakkında merak duygusu uyandırıp, hep bundan sonra nolucak,nası biticek gibi düşünceler uyandırdığından filmden sıkılmıyorsunuz. İlk rüya sahnesi bittikten sonra " vay be abi rüya falan, bi de kendimiz yaratıyoruz, iyiymiş " gibi düşünceler de oluşmaya başladı sonradan. Halı sahnesi çok hoştu ayrıca söylemeden geçemicem.Film ilerledikçe daha çok kafamıza oturmaya, olayları anlamaya başlıyorsunuz. Neyse filmi anlatmıyım, izleyen biliyodur zaten çok da iyi özet yapabilen biri değilimdir. Bu arada filmi izlerken biraz Matrix'le bağdaştırdım. Öyle çok değil, azıcık işte. Nedenini anlamışsınızdır zaten.
Benim en çok beğendiğim kısım oyuncu seçimleri olmuş. Oyuncular ve rolleri filme çok iyi oturmuş. Özellikle Saito ve Arthur rollerindeki adamlar benim fazlaca hoşuma kaçtı nedense. Ellen Page ve Marion Cotillard' da tam yerinde bi seçim olmuş bence. Marion da rolünü yine silip süpürmüş. Bu kadın ciddi anlamda özel bi yetenek, napıyor ne ediyor, yaşayarak mı oynuyor bu rolleri anlamadım. Kısacası etkiliyor. Cobb rolünde ise Leonardo'dan başka kimse oynayamazdı heralde. Brad Pitt dicem ama o da iyi kaçmazdı sanırım. Herneyse yazı uzuyo bi sona bağlamam lazım bi şekilde.Kısacası film güzeldi ama bana biraz fazla abartıldı gibi geldi. Ne biliyim fazla beğenen çıktı ve bi başyapıt havasını aldı. IMDB'de 3. sırayı alması çok çok fazla olmuş bence. Bir sürü başyapıt diyebileceğimiz film varken. Filmden çıktıktan sonra " oha abi, çok beğendim,mükemmeldi,süperdi, bi daha izleyelim " triplerine girmedim. Sadece güzel, zaman ayrılıp izlenmesi gereken hoş bi film dedim. Son sahnede ise sanki filmin sonu biraz bize bırakılmış. Yoksa ben hala gerçekten mi çocuklarına kavuştu yoksa o da mu rüyaydı çelişki içerisindeyim. Bendeki etkileri bunlar oldu. Siz yine de izleyin, izlettirin. Hadi bi de puan veriyim çok bilmiş gibi. 10 üzerinden 8 alır benden. Bi sinema eleştirmeni falan olmadığımdan ve çok iyi bilmediğimden ne kıyas alınıp puan veriliyor pek bilmem belirtiyim yinede. Sürç-i lisan ettiysek affola. Hepsi bu :)
10 Ağustos 2010 Salı
Alttaki Yazılar Var Ya Alttaki Yazılar
Yazılarımı okudumda, biraz duygusal kaçmış sanki. Normal seviyede olunca çok sorun yok da, fazla olunca çok sıkıcı oluyo be. Kendimden sıkılmayımda .p
Neyse ben şimdi gidip dolabı karıştırıyım, bişeyler bulurum yemek için gece gece. Baktın bulamadık ne güne duruyor nutellamız heeeyytt! Sonrada vur kafayı yat oluum. Erken kalkmam lazım, keman kursumun ilk dersine gidicem. (Normalde 2 de falan kalkıyorum,12 gibi kalkmam gerekicek,erken bu oluyo, evet.) Ne bok yicem açıkcası bi fikrim yok. Şans dileyin bana.
Haydi öptüm, iyi geceleeer !
Iıı, Şey, Özledim Sanki.
Herkesin kendi içinde sorguladığı ve anlamlar katmaya çalıştığı 3 zaman. Her birinde farklı şeyler yaşandı,yaşanıyor ve yaşanacak. Ama içlerinde biri var ki diğerlerini tamamiyle etkileyen, beni ise fazlasıyla düşündüren, özlettiren zat-ı muhterem geçmiş.
Şarkılarda bile görebilirsiniz bu durumu. Hep bi geçmişe özlem vardır. Büyüklerden " bizim zamanımızdayken şu şöyleydi, bu böyleydi. Şimdi nerdeee? " gibisinden laflar duyarız. Şimdiki durumumuzdan ve gelecekten de bahsedilir ama geçmiş diyorsak, işte insan orda bi dk duruyor ve düşünüyor. Sanki bi film izlermiş gibi, başlıyor eskiyi hatırlamaya sonra ardından özlem duymaya. Ben de bu aralar bu durumdayım desem pek yalan olmaz. Gelecekle ilgili çok kaygım da yok düşüncemde. Nasıl olsa gelecek bi şekilde?!
Açıkcası şundan 3-4 yıl öncesini, lisedeki hallerimi özledim. Şimdi okuduğum okulda o tadları alamamam, o duyguları yaşayamam düşündürttü ve özletti belkide.Lisenin verdiği ayrı bi samimiyeti, dostluğu, aşkı, hüznü, eğlenceyi, yorulmayı, içmeyi, muhabbeti, tenefüsleri, başkaları tarafından anlamsız görülebilecek fakat kendi içimizde bizim için çok anlamlı görülen şeyleri,uykusuzluğu,hocaları(bazı),okulu asmaları,çitlerden atlamayı,tunalıdaa delicesine koşup tuvalet aramayı, alt sınıfa gelen kızları kesmeyi, hayalleri, öss stresini, metro maceralarını, mc muhabbetlerini,derste gizlice müzik dinlemeyi,sandalyeyle kendimi arkaya doğru itmeyi,bom oynamayı,uçak yapmayı,dibe vurmayı, en üste çıkmayı ve bunun gibi millete çok saçma gelebilecek ama benim içimde çok özel ve ayrı yerleri olan duyguları özledim. Biraz da kendimi özledim. Underground rock gruplarını araştırırdım, delicesine şarkılar indirirdim ve millete dinletirdim. Lisedeki müzik ruhumu bile özledim. Tenten(lisedeki lakabım) olmayı özledim. Onun kendine özel duygularını, düşüncelerini, hareketlerini, zaman zaman da olsa yaşını değil de ya yaşından küçük ya da yaşından büyük şeyler yapmasını özledim.Onun o halindeki mutluluğu özledim belkide.Biraz da çocukluğu özledim. Hayatın sınavlarla boğuculuğundan sıkılıp, s****m lan demeyi özledim. En önemlisi o arkadaş ortamını özledim. Hoş, hala çok sık görüşüyoruz hala çok zevk alıyorum ama yine de insan arada lisedeki hallerini özlüyor.
Bazen mucize olsa da sabahleyim annemin " hadi kalk saat 7:30 oldu geç kalcaksın okula " demesini bekliyorum.(Bu arada saat kesinlikle 7:10 falan geçiyodur daha) O uniformayı bile özledim. En çok da bordo kravatımı giymeyi. Yeri ayrıydı keratanın ki bu yüzden hala saklarım. Yadigar vardı, kalemim. Yere düşüre düşüre kırılmıştı ama kullanırdım yinede. O da bi gün isyan etti, saklamaya aldım. Hala duruyor. Güya össye onla girecektim, peehh.
Kısacası, çok özledim. Şuan çok sıkılmamın bi etkisi var mı diye soruyorum kendime? Belki de vardır ama olmasa bile, o zamanki duyguların,tadların her zaman farklı olduğunu ve hep de öyle olacağını biliyorum.Keşke bi mucize olsa, bi günlüğüne bile lisenin o ortamına, tamamiyle aynı şekilde dönebilsem. O tadı, o duyguyu, o sevinci bi günlüğüne de olsa tekrar yaşabilsem.Keşke.
Gereksiz Not: Yazıda 12 kez özledim demişim. Azmış aslında. Ha bi de bloga, ya çok mutluyken ya da kendimi kötü hissettiğimde, yani kısacası duygu işin içine girdiğinde genelde bişeyler yazdığımdan adamı sıkabiliyor, farkındayım. Bu yazıyı hala okuyorsan, muhtemelen benim kafamdansın.Bitti.
6 Ağustos 2010 Cuma
Senden Başka
Çünkü benim annemdir o. Annem diye söylemiyorum ama bi melektir o.Bu kadın bu kadar mı iyi olmak zorunda? Bazen düşünüyorumda ulan ne istesem yapıyor, ne desem dinliyor.Peki ya ben? Öf anne tamam bakarız,yaparız falan filan. Klasik anne-çocuk ilişkisi. Yok bu olmadı, hadi ben klasik olabilirim ama annem asla. Şimdi bunları okusa duygulanır. Bense yine yazdık işte anne ya abartma falan der hemen kaçarım ortamdan. Şimdi niye yazıyorum bunları bilmiyorum ama hayatımda beni en gerçekci seven kadın o. Ölürüm laaaynn ben onaa.
Tamam benim cıvıtma modu geliyor. Annemle ilgili yazıya yakışmaz. Onu seviyorum ve bunu biliyor. O da bana yetiyor. Kıraç'dan nefret etmeme rağmen ondan bi şarkıyla bitirelim..
Bana candan bir kez aşkım diyen mi var senden başkaaa? : )
3 Ağustos 2010 Salı
Tırt Yazının Tırt Başlığı
Ha bak yazı biterken sanki yine değişti. Neler oluyor lan?!
Nutella kaşıklamalıyım.
Tuhaf
.
27 Temmuz 2010 Salı
Hayaller Hayaller Hayaller Bulutların Ardındaki Güneş Gibi Gerçek
Hayallerle başlayan konuyu da cıvıttık lan ne güzel.
Neyse, konumuza dönelim. Bu seneki tatilimizi bize yakışır bi şekilde sona erdirdikten sonra seneye neler yapıcağımızın kararını bile aldık. Arkadaşlarımla kurduğum her hayalin gerçekleştiğini düşünürsek; bunun olmaması içten bile değil. Hatta ve hatta sadece paraya bakar. Seneyeki durak Amerika ! Yanlış duymadınız Amerika! Hazır üniversite öğrencisi olmuşken Work And Travel ile bi Amerika keşfine çıkmak, hele ki arkadaşlarla ve tam gidilecek yaşta olmak cidden paha biçilemez. Baştan söylemiştim ama bu pahalı bi hayal diye. Hayal demeyi kesmeliyim, eminim gerçekleşeceğinden. ( Seneye bu zamanlarda ordayken bi yazı yazdığımı bile hayal ettim. ) Vegas'ta poker partilerinde kağıt dağıtan kişinin ben olduğumu, New York'ta çekilen dizilerin setlerine kopa geldiğimi, Miami sahilinde ünlülere laf attığımı (abartı olabilir ), sıradan bi restoran da hamburgerimi ya da hotdogumu yediğimi, zencilerle sokak basketbolu oynadığımı, deli deli alışveriş yaptığımı ve bunları yaparken yalnız olmadığımı bilmek, hayal etmek.. Bi dakka lan çok uçtum. Olsun be hayal benim değil mi?! Bok hayal, gerçekleşecek olum başka yolu yok ! Altı üstü 2000-2500 $ biriktirmeye bakar 1 yılda. Kısacası önümüzdeki yaza kadar Amerika Amerika diye dolanıp durucam. Sonunda istediğimi alacağımı bildiğim için şimdiden mutluyum aslında. Yazının devamını seneye getirmeyi planlıyorum. Gelmemişse bilin ki bizden kaynaklı bir şey değil gençlik.
O değil de benim diğer hayaller de pahalı biraz. Şöyle ucuzundan, kelepir hayallerle idare etmeliyim seneye kadar. Evet, öyle olmalı gerisi fuzulidir.
Ha bi de ; Guiza'nın gol kaçırdıktan sonraki yüz ifadesinde gizlidir öğrencilik.
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Evli, Mutlu, Çocuklu
Tezat hayatlar yaşanılıyor kanımca. Çok boş geliyor diyorum ama bunu düşündürüp bana bir şeyler yazma isteği de uyandırıyor görüldüğü üzere. Sorgulamayı kesip sadece izlemeli miyim acaba? O zaman gelsin Teoman'dan,
Suuus konuşmaaa, sözler kimin umurundaaaa : )
Benim Facebook'um Senin Facebook'unu Döver
Son olarak mutlu olmanın tek yolunu sanal yoldan bulanlara tebrikler diyelim o zaman.
Edit : Lan düşündüm de bu facebook olayını çok abartmışım. Sonuçta altı üstü insanların bi şekilde zamanın geçirdiği vs vs. bi site. İnsanların kişiliğini yansıtmak zorunda olduğu bi yer de değil. O zaman sorarım kendime bana girip çıkan ne? Abartmışız.
Naaptım beeen?!
Lütfen bekleyin, bitiyor ..
Biliyorum, iğrençti. Ama olsun şurda bi sen bi de ben varız blogcan, sapıtabiliriz. Tüm bu saçmalıklar yatıp uyumama bi işaret sanırım. Daha farklı geri dönmek ümidiyle esen kal blog.
Öptüm bay!